Salı, Temmuz 31, 2007

efsane geri döndü..

nası mutlu oldum ya, manyak mıyım ne... tv'de reklamı görünce, geçen sene rockncoke'a placebo'nun geleceğini öğrendiğim zamanki gibi, kalbim hop etti... polo şeker yeniden piyasaya çıkıyormuuuuuşşş.. heyyooo...
bir de polo'dan daha önce yaşamıma girmiş, ortası delik olmayan, tadı ve kıvamı polo gibi olan,çocukluğumun şekerleri vardı.. hey gidi hey...

ya ben james'e neden gitmedim.. manyaklığın yanısıra salaklık da mevcut...pufff...

olleeey polo....

ama ama ama james... ühüüü..

Say something, say something, anything
I’ve shown you everything
Give me a sign
Say something, say something, anything
Your silence is deafening
Pay me in kind
Take a drug to set you free
Strange fruit from a forbidden tree
You’ve got to come down soon
More than a drug is what I need
Need a change of scenery
Need a new life
......
Whenever she's feeling empty
Whenever she's feeling insecure
Whenever her face is frozen
Unable to fake it anymore
Her shadow is always with her
Her shadow could always keep her small
So frightened that he won't love her
She builds up a wall
Oh no, she knows where to hide in the dark
Oh no, she's nowhere to hide in the dark
She's a star
She's a star

Pazar, Temmuz 29, 2007

başka türlü birşey..

özlediğim birşeyler var..belki hiç yaşamadığım, belki bildiğim.. insan, hiç bilmediği birşeyi özler mi.. tadını, kokusunu, verdiği hissi, düşünceyi bilmediğin birşeyi.. bilmek derken bizzat tecrübe etmediğin birşeyi...
sanırım özler..
özlediği, yaşamında eksikliğini hissettiğidir aslında.. ve dolayısıyla neyi, kimi özlediğini bilmeden özler.. sonra eksikliğini hisettiği şeyin gerçekte aslen varolup olmadığını düşünmeye başlar, öyle ya belki hiç olmayan, hiç yaşanıp tecrübe edilememiş birşeydir özlediği.. belki insanın özelliğidir eksikliği/ eksik hissetmesi... sonra arayışlara da geçer, bulduğunu sanır..
ve inanmak..
önemli bir varlık kaynağı.. ve yine dolayısıyla, özlediği şeyin illa ki, mutlaka var olduğuna, ona sahip olamasa da, görüp duymasa da, dokunamasa da-ya da bir zamanlar yaşamış olup sonra kaybetmiş olsa da yine- var olduğuna inanır, inanır ki eksiklik hissi az da olsa giderilsin, bir umudu olsun...
peri masallarını, sihirli değnekleri seviyor olmam da ondan ya...
.
.

baska turlu bir sey benim istedigim
ne agaca benzer ne de buluta
burasi gibi degil gidecegim memleket
denizi ayri deniz havasi ayri hava
nerde gorduklerim nerde o bekledigim
rengi baska tadi baska
bir baska yolculuk dalindan dusmek yere
yasadigindan uzun
bir tatli yolculuk dalindan inmek yere
agacin yuksekligince dalin yuksekligince
ruzgarda
ve bir yeni omur vardigin cimen yesilligince...

c.yücel

başa çıkmak...

tatil dönüşü işe başlanılan hafta genelde insan kendini kötü hisseder ama bu kez tersi oldu biraz.. tamam işe başladım diye harika hissetmedim ama topladığım enerjiyle feci verimli çalıştım-kendime göre yani,kimsenin sırtımızı sıvazladığı falan yok..
gerçi cuma geldiğinde hoşaf olmuştum.. yeni bir tatile ihtiyacım vardı, eheheh..

tüm sene çalışıp,1 ya da 2 hafta yapılacak olan tatilin hayalini kuruyoruz.. yani benim için hayalini kurabileceğim başka birşey yok, öyle evdi, arabaydı falan filan.. 2 hafta tatil için, sene boyunca eşek gibi çalışıp, posamızı çıkarmalarına izin veriyoruz.. daha da genellersek, çalışmak için yaşar vaziyette, özgürlüğümüzü satıp, sonra onu 2 katı fiyata almaya çalışıyoruz.. böyle devam etmemeli, ama ne.. para kazanmak lazım, kazandığımız 3 kuruş da olsa, yine ironikomik bir şekilde bize özgürlük veren, düdüğümüzü öttürmemizi sağlayan birşey.. gerçi ben 40 yaşıma da gelsem- ki az kaldı-, milyarder de olsam birşeyin değişeceği, ailemin algısının farklılaşacağı falan yok.. onlara verdiğim değer sebebiyle benim hissettiğim duygu açmazlarının açılır hale geleceği de..

işin kötüsü artık duygularım da köreliyor.. birşeyleri seviyor ve değer veriyorum evet, ama bir noktadan sonra da boşvermeye meyilleniyorum...
eskiden yaptığımız her tartışma sonrasında..... nasıl hissederdim hatırlamıyorum, hatırlasam da yazamayacağım.. ama artık, neyse eyvallah deyip geçiyorum... ve tabii bu beni rahatsız ediyor.. sadece aileme karşı değil, hiçbir kimse ve şeye beni üzebilme hakkını vermiyorum... bu "hak" beraberinde birçok şeyi de engelliyor.. yozlaşıyor muyum, yoksa çoktan yozlaştım mı bilmiyorum...

bodrum bodrum..

2 hafta tatil yaptım, bir buçuğa yakını istanbul dışında geçti.. aynı süre zarfında, epeydir görüşmediğim-yani konuşmadığım- arkadaşımla da konuşmaya başladık, hiçbirşey olmamış gibi, daha dün bırakmışız gibi... güzel oldu..

bodrum'daydım..ilk defa gidiyordum.. oteldeki bir görevli bana yalnızkurt diye hitap ediyordu-bozkırkurdu dese ne şahane olurdu- çünkü tatile yalnız gitmiştim.. hadi tutma kendini, "yalnız mııı" diye sor, çoğu kişi gibi.. hatta kimisi hınzır bir gülümsemeyle sordu, sanki sakladığım birşey varmış gibi, insanlar tatile yalnız gidemezmiş gibi... gibi gibi gibi... evet evet yalnız.. yapayalnız.. klasik cevabımı vereyim önce, yalnız tatil yapmanın da keyifli tarafları var, özgürsün, kendi kafana göresin, kendinlesin..tabii sevdiğin, anlaştığın insanlarla da tatil yapmak güzel,ama olamıyorsa ne olacak.. kendine yetme, kendini eğlendirme denemesi aslında.. yalnız kelimesinin kendinden sebep ince bir sızısı varsa da..
(klasik olmayan cevabımı yazmayacağım..eheh)
neyse efendim, bodrum'da çılgın eğlencelere, partilere falan katılmadım, sakin geçirdim.. bitez'deydim, güzeldi.. denizde şarkı söyleyip, etrafı umursamayan 3 kızda kendi gençliğimi gördüm, denizüstü konuştuk, sonra onlara "abla" oldum, tatil sonuna kadar da isimlerimizi öğrenmedik.. (ablaa bara gidiyoruz bişi ister misin..) otelin eski bilardo masasında oynamaya çalışanları izlerken onlarla lafladım, oyunlarına katıldım, onlara "s.hanım" oldum.. (feci de dağıttım hani yani onları..) sahilde voleybol oynayan turistlere bulaştım.. birgün gündoğan'a gittim (denizi daha güzeldi).. kahvaltı masasında bana eşlik eden serçeleri besledim, arsızdılar ama serçeydiler işte..
falan filan şeklinde 1 hafta geçirdim..
bitmedi.. sonra izmir'e geçtim,arkadaşıma uğradım, 2 gün.. denizi buz gibiydi, ayaklarım denize gömülü kaldı sandım... yiğitliğe şey sürdürmemek için de iki kulaç attım çıktım, ama ölüyorum sandım... (sandım sandım sandım, değiştirmicem cümleleri işte)
neyse... salı günü istanbul'a döndüm.. cuma arkadaşlarımla takıldım, pazar oy kullandık, aslı'yı evlendirdik..veeee tatilim resmen bittiiiii....

bodrum'a bir de arkadaşlarla gitmek gerek..evet..

Perşembe, Temmuz 26, 2007

sabah beri...

saate bakıyorum.. yani öyle özel bir sebeple değil, raslantısal aralıklarla, alışkanlıkla falan.. ve her seferinde saat ve dakika birbirinin tam katı, simetriği, asimetriği falan oluyor(09:09..11:33..12:21 gibi) bayıldım.. uzun süredir bu takıntımı unutmuştum..ehehehe...

ve evet..tatilden döndüm hatta tekrar çalışmaya başlayalı 1 hafta oldu neredeyse.. üzerime hala yapışık olan tatil enerjisi giderek azalıyor sanırım.. azalmasın diye salak sulak gülümsüyorum etrafa... gitmek mi zor, dönmek mi ruh hallerimi esip geçirtiyorum ki, düşünmeye başlarsam yine karamsar olurum..

tatil sonrası çok şey var canım kafamda, böyle bi öğle arasına sıkıştırmiyim..

not:yaşasın otomatik kaydetme..

Pazar, Temmuz 01, 2007

papatya...

yabani çiçek sınıfında sanırım papatya, her ne kadar saksılarda da yetiştirilse de, çayırda, çimende baharın gelişiyle pıtrak oluverir... sarı-beyaz bir halı görünümü bile oluşur yanyana gelmiş olan bir dolusuyla, ama yalnızdır aslında.. kardelen gibi inatçı ve güçlü bir kişiliği yok gibidir görünürde; naif, duru, saf, sade, güzeldir daha çok... sarısının canlılığı haydi birşeyler yapalım enerjisini, beyazının netliği ağırbaşlılığı mı temsil eder yoksa.. gel-git ruhlu insanlara mı benzer, ondan mı severim acaba... papatya gibiyim,beyaz ve ince olmasa da...


bildiğim; her baktığımda/gördüğümde birşeyler serpiliyor içime...

hayıf hayıf..

efendim bu hayıflar şu saatlerde james'le karşılıklı şarkı çığırtamadığım için ..
evanecense konserine gitmediydim ki(ev ayarlama durumları, para durumları vs yüzünden), radar live fest.'e gideyim diye, ama gidemedim.. ve biliyorum ki, gün geçtikçe, gidememişliğimin içsel patlamalı etkisi artacak.. bi pufffff demek istedim...
mırıl mırıl.. gettin away with it all messed up, gettin away it with all messed up.. dur, copy-paste teknolojisini kullanayım ya da..

Are you aching for the blade?
That's OK, we're insured
Are you aching for the grave?
That's OK, we're insured

We're getting away with it all messed up
Getting away with it all messed up
That's the living
Daniel's saving Grace
She's out in deep water
Hope he's a good swimmer
Daniel plays his ace
Deep inside his temple
He knows how to serve her

We're getting away with it all messed up
Getting away with it all messed up

Daniel drinks his weight
Drinks like Richard Burton
Dance like John Travolta
NowDaniel's saving Grace
He was all but drowning
Now they live like dolphins

We're getting away with it all messed up
Getting away with it all messed up
That's the living
We're getting away with it all messed up
Getting away with it all messed up
That's the living
We're getting away with it all messed up
Getting away with it all messed up
That's the living
Oh, getting away with it all messed upGetting away with it all messed up........