Pazartesi, Mart 26, 2007

pazarınardı..

bozuk para şarjörü...
minibüslerde var bunlardan 4 ya da 5 sütunluydu sanırım.. şoför para kutusundaki fazlalık bozuklukları oraya diziyor,aşağı doğru bastırarak-yaylı herhal dibi-ve şarjöre benzettim ben onu..
ne tuhaf dimi,minibüs yerel birşey sonuçta, içindeki aksesuarlar zati ayrı bir alem de,böyle lokal,yerel her ne haltsa kullanıma yönelik "yan sanayi" ürünlerine bitiyorum...opsiyonel donanım ehehe... adamın biri oturmuş,düşünmüş,tasarlamış böyle birşeyi minibüsler için, üretmiş.. yaa...
.................

yeğen ve teyze...
arkadaşım doğum yaptı diye ziyaretine giderken irem'i de götürdüm... kerem'i evde bıraktığım için üzüldüm aslında ama, oluyor böyle işte... iyi ki götürmüşüm ama, hastaneye gelen diğer iki arkadaşımla ziyaretten sonra çay bahçesine gittik salacak'ta ... arkadaşım da oğlunu getirmişti onunla oynadı falan... değişiklik oldu,iyi vakit geçirdi..bana da iyi geldi...
.................

balans ve performans...
teoman'a gittik bu cumartesi...(öncesinde hepberaber türkiye'nin yunanistan'la maçını izledik...coştuk falan...) teo'nun biletlerde program saati 22.00 diyor,maç sebebiyle de 23.00 gibi oradaydık.. çok kalabalıktı... adam 12'yi geçiyordu çıktı ve 1.30 civarı bitirdi.. neler oluyor,neden ama derken, herhal dedik saatlerin ileri alınmasını hesaba kattı... düşünceli adam vesselam... halbuki benim kurtlarımı dökesim vardı daha, ama arkadaşlar da başımız ağrıyo,yorulduk vs deyince çıktık maalesef.. kendimizi anıt büfe'de yemeğe vurduk ve evlere döndük...
(ben arkadaşımlarımda kaldım tabii,bu yaşta hala daha "eve dönüş saati" diye bir olgum var,onu aşacaksam ayarlama yapıyorum evvelinden ve dışarıda kalıyorum)
...............

oyuna başlangıç...
bazen başlangıçlar rasgele olur bilardodaki gibi, ilk vuruş sonrası topların dağılışı gibi...
şöyle bir bakarsın hangi toplar avantajlı diye... ve ilk seçim anı burasıdır; düz mü olsun, parçalı mı?seçtin... sonra ikinci aşama; hangi topa vurarak devam edeceksin? karar verdin... veee vuruş... işte bu anda herşey ya yolunda gider, ya kopar... doğru kararlarla doğru vuruşu yaptıysan,diğer toplarında da şansını devam ettirmen kolaylaşır, ancak yanlış yaptıysan seçimde ya da vuruşta, başlangıçtaki o avantajlı durumunu kaybedersin...
hayatta da böyle oluyor gibi geliyor bana...hani ilk düğmeyi kaydırarak iliklediysen, diğerleri de yanlış oluyor...
sanki.. öyle mi..bazen canım.. her olayda değil tabi.. tabii mi... her neyse...
................

Salı, Mart 20, 2007

kendime kendimi hatırlatmak...

unutuyorum evet.. hayat hengamesinden mi,neden bilmiyorum..
bilmiyorum lafını da ne çok kullanıyorum.. hiçbirşeyden emin değilim neredeyse...

çocukken çoğu kişi yapar bunu, ayna karşısında şarkı söylemecilik,tiyatro oynar gibi oyun oynamacılık falan..
sonraları, kendini kendinden başka açabileceğin kimsenin olmadığını düşündüğün zamanlarda da,sohbet arkadaşın olur kendin.. ağlarsın,gülersin... kendinle... bir de,güçlü olmak "gerekliliğinden" yapabilirsin bunu.. güç gösterisinden ve zayıflığını göstermek istememekten ziyade, senin ağlayıp sızlandığın arkadaşının bir müşkülü olursa,sen zati kendini zor toparladın diye sana gelmezse ve yalnız kalırsa diye yaparsın bunu...

tabii kuyruğu dik tutmak gereken yerler ve durumlar da var,çevremiz hep arkadaş,dost kaynamıyor.. dimdik ve sağlam olduğumuzu göstermemiz gerekiyor çok zaman...işte öyle zamanlar sonrası şişen içimizi kendimize boşaltır da rahatlarız yine... sağlam dostuzdur vesselam...

neyse efenim, insanın kendine kendini hatırlatma zamanlarına ihtiyacı vardır... ne kadar değerli,ne kadar önemli olduğunu,-herkes gibi- biricik olduğunu, kendimizi kendimiz olabildiğimiz ve kendimizi cesurca ortaya koyabildiğimiz için sevdiğimizi...-ve birilerinin sevmesi için değil-başta gerçekten kendimizi sevmemiz gerektiğini... ve ve ve bunun gibi şeyleri...

böyle zamanlarda bazı eski yazılarımı da okurum...şaşırır,sevinirim... durum budur yani...

Pazartesi, Mart 19, 2007

bitter çikolata...

kakao oranı yüksek olanlarını öyle zararsızmışlar gibi tüketiyorum ki, endişelenmeye başladım aslında.. dil altı hapı gibi çekmecemde duruyor..
şeker tadı da az hissediliyor ya, yiyince içim bayılmıyor ya, diğer çikolata türevlerini yediğimde illa su içmem gerekse de bunlardan sonra içmesem de oluyor ya, diğerleri gibi başımı da ağrıtmıyor ya... tıkır tıkır tüketiyorum...
şeker tadı hissedilmiyor diye kalorisi de azmış gibi mi algılıyorum nedir, aman diyorum nasılsa serotonin salgılatıyor... ohh canıma değsin...
müşteriye mi kızdın bi kırt, çok mu sevindirik oldun bi kırt, canın mı çekti iki kırt, sistemi mi taktın kafaya birkaç kırt...
yaşasın kakao oranı yüksek çikolatalar!!

Cuma, Mart 16, 2007

sevgilim taxim..

karmaşasını mı seviyorum, kalabalığı içinde görünmeden dolaşabilmeyi mi..
çokluğun içindeki tekliği.. hamur olmadan,yoğrulmadan kaynaşabilmeyi mi...
peki ya, başka yerlerin sun(a)madığı özgürlüğü nereden geliyor..
hem, ne istanbul hanımefendisi, ne bıçkın delikanlı...
her adımlayanın ruh haline bürünebilen, hissetmek istediğinizi sunabilen bir..bir.. bir..yer... herhangi "bir yer" değil tabii...
semtler insanın dostu olur mu... olmaz olur mu asıl..
kadıköy, moda, çengelköy..yeniköy, beşiktaş, taxim... hepsi başka başka zamanların,duyguların paylaşımcısı...
hmm bir de x vardı sahi, kullandığım...
taksim,suların toplanarak şehre dağıtıldığı,taksim edildiği yermiş ya hani.. işte x sanki yolların kesişimini ve yollara ayrılışı gösteriyor.. ondan x ile yazmayı seviyorum taxim'i...taximimi..

bu foto mart ayının ortasında çekildi... hayret kaldırmamışlar dedim ve çektim, ama neden kaldırsınlar ki...

ps: sevmedim bu yazımı,istediğim gibi olmadı... ama yazdım da şimdi bu kadar, silmiyim dedim...

Pazar, Mart 11, 2007

mısır ve çağan ırmak

bu cumartesi-pazar bankanın eğitimi vardı, yani pek haftasonu gibi değildi... eğitim esentepe'deydi, cumartesi eğitimden sonra metroyla *taxim'e kaçtım.. yürüdüm, dolandım,kendimi yalnız hissettim..
tuhaf birşey şu yalnızlık, arayıp takılabileceğim birkaç arkadaşım geldi aklıma ama istemedim çağırmak...

dolanırken,daha doğrusu taxim'in başında haşlanmış mısır satan arabalardan gördüm.. nasıl ya?? mart ayındayız ve haşlanmış mısır.. yaz mısırını bilirim, güz mısırını bilirim de mart mısırını bilmiyordum... alsam mı,yesem mi diye kendimle cebelleştim,çünkü mısırın her türlüsünü severim, haşlanmışı birinci sıradadır.. patlamışına dayanamam... ikisinin de kokularına bayılırım.. ve soslusunu da çok severim... ama yemedim haşlanmış mısırı, belki daha vakti gelmedi diye...

biraz acıktığımdan hala'da kıymalı gözleme yedim,yetti de...

atlas sineması'nda koku'yu izlemeye girdim sonra... ve bekleme salonundayken çağan ırmak'a çok benzeyen birini gördüm.. gitsem konuşsam mı gibi bir dalga esti,vazgeçtim... salonda yerime oturdum, baktım ki o ve arkadaşları da girdi..şaşırdım.. fragmanlar başladığı sırada emin oldum, evet o çağan ırmak'tı, çünkü ulak'ın fragmanı bittikten sonra kapıya doğru yönelmişlerdi...
işte o sırada gidip konuşmam gerektiği düşüncesi baskı yapmaya başladı...ve...
yerimden fırladım.. kapının çıkışında onları yakaladım..
-çağan bey...(durup döndü) merhaba, rahatsız etmek istemedim ilk başta..
-rica ederim..
-ımm aslında siz olduğunuzdan emin olamamıştım,ama ulak'ın tanıtımını görünce tamam dedim.. böyle nefessiz konuşuyorum ama...hmmm şey.. ben, babam ve oğlum'u izlediğimden beri biryerlerde sizi görmeyi ve konuşmayı..yani aslında sadece birkaç şey söylemeyi çok istemiştim...vaktinizi de almak istemiyorum çok ama...
-önemli değil, dinliyorum..
-hatta bir yerlerde de yazmıştım bu düşüncemi...hmm, hani ömür boyu arkadaş olmak isteyeceğiniz birilerini tanırsınız ve varlıkları bile mutlu eder ya... işte babam ve oğlum'u izlediğimde hayat boyu arkadaşım olsa bu film dedim,tam anlatabildim mi emin değilim ama..neyse... ve size saygım arttı ve dedim ki işte, biryerlerde rastlamalıyım ki teşekkür edebilmeliyim...kısmet bugüneymiş...
-teşekkür ederim,çok memnun oldum...
-ulak'ı da merak ediyorum açıkçası..ama acizane ve haddim olmayarak birşey söylemek istiyorum...yani henüz,yeni, az önce tanıtımı görünce oluştu bu düşüncem... filmi görmedik sonuçta...
-rahat olun söyleyin...
-başlangıçtaki yazı karakterleri yüzüklerin efendisi'ndeki yazı stilini hatırlatıyor..tanıtımdaki görüntülerin ve atmosferin etkisi de... sonra ulak yazarken de arap alfabesine bir gönderme var sanki.. ne biliyim..keşke şey olsaymış..hmm... bilemedim aslında..neyse söylemedim sayabiliriz..
-önemli değil,söylediniz de sayabiliriz... iki durumda da teşekkür ederim...
-ben teşekkür ederim...

"koku" başlamadan önceki birkaç dakikada bu konuşmalar yaşandı, ama simülatif olarak... yani onların kapıdan çıkışları sonrasında yerimden ani bir kalkış yapmakla,boşverip oturmak arasındaki seçimi oturmak kazandı..maalesef..hayatın sunduğu, bu küçük, güzel tesadüfü böyle harcadım...



*taksim'e özel ve tek olarak x kullanmayı seviyorum.. taksi ya da faks yazarken bile kullanmamama rağmen... belki bir başka başlıkta daha ayrıntılı yazarım sebebimi...

Perşembe, Mart 08, 2007

eşya iradesi..

birşeyin lazım olmadığı tüm zamanlar ulaşılabilir ve fakat lazım olduğunda, ihtiyaç duyduğunuzda bulunamaz ya da eksik olması tuhaf değil mi... bizimle oyun mu oynuyorlar nedir..
çok basit misal, sürekli çantanızda bulunan -pek kullanılmayan, lazım olursa diye taşınan-birşey var, sonra çantanızı değiştirip bir başkasını kullanıyorsunuz..ve o gün bir bakmışsınız o şeyi çanta değişimi sırasında diğerinde unutmuşsunuz ve de lazım olmuş... yaa...
(insanları da "şey" kapsamına alabiliriz tabii...)

Perşembe, Mart 01, 2007

anneyle küsüşmek..

hiçbir zaman kırmak ve üzmek istemeyeceğiniz kişilerin başında gelse de,en çok tartışıp ters düştüğünüz kişidir anne...sizi en çok anlamasını beklemenizden belki ve en çok nazınızın ona geçebileceğini düşündüğünüzden, hoyratça laflar da edebildiğiniz kişidir yine...
2 haftadır konuşmuyoruz...nasıl,ne zaman sonlanacak bilmiyorum...
konu ne olursa olsun ben mıyışırım..mıyışırdım yani... şimdi yapamıyorum ama birşeyler engelliyor...
hiçbir zaman istediğim,hayalini kurduğum bir anne-kız ilişkisi yaşamadık belki ama böylesi de yakışmıyor...
offf ne tutuyor ki beni.. ne engelliyor... simülatif teorileri kafamdan savuşturmaya çalışıyorum bir de.. böyle küslük zamanlarında daha çok gelir ya insanın aklına,kalp sıkıştırıcı ya şöyle olursa, ya böyle olsa şeyleri..
eşya,şeyin çoğulu demiş miydim daha önce..demişimdir kesin..ya, böyle işte...