Pazartesi, Eylül 22, 2014

her ay...

(2013 başlarından)
bir iş çıkışı daha.. canımın eve gitmek istemediği zamanlardan...

artık eskisi gibi aklıma ne eserse, nereye gitmek istersem oraya modunda da değilim.. yaşlanıyor olmalıyım...

dahası elim telefona gitmiyor.. gidiyor, sonra vazgeçiyor.. isimler seçiyor, ara demeden ana menüye dönüş... o kararsızlık anında biri arasın diye bekliyorum... hayır yapmayacağım, aramayacağım derken birini arıyorum.. anlamsız, gereksiz...

kendime acıyorum, sevgisizlikle boğuyorum kendimi... neredeyse ağlatacağım... tam sınırda duruyorum... tamam iyi hissetmiyor olabilirsin ama sırf *************** diye oluyor bunlar, biliyorsun.. sıkma kendini işte...

niye her şey anlamsız.. hep mi öyleydi.. eve gitsem ne olacak, dışarlarda sürtsem ne olacak.. öyle olsa ne, böyle olsa ne... aynı hesap.. şimdi uyurken ölüversem ya serviste.. yok servis giderken atlayayım yola..yok köprüden..yok eczaneye uğrayayım uyku ilacı falan.. yok.. yok.. ********** etkisi bu...

işyerindeyken de esti böyle bir dalga.. sonra dedim ki-kendime tabi- beni dışarıdan görenler, hatta tanıyanlar, içimden şuracıkta ölsem, nasıl ölsem ki diye düşündüğümü bilir mi.. kim bilir, kimler ne düşünür bize gülümserken, biz gülümserken...


düpedüz sahteymiş len diyorum bazı şeyleri görüp düşününce... hem ben de gıcık bir insanım belki, belki böyle şeyleri düşünüp,konuştuğumdan.. belki ben kendimi düşündüğüm gibi biri değilim.. belki ben beni başka birşey sanıyorum..


ayda bir oluyor işte.. ölecem-lafın gelişi- hala alışamadım kendime...


bir de çocuğunuzun ismini sevgi koymayın.

Hiç yorum yok: