Çarşamba, Aralık 28, 2011

not düşülsün...

düşündüklerimiz yüzünden yargılandığımız bir devlet yapısı içindeyiz ve bunu eleştiriyoruz.
ancak toplum ve birey bazında baktığımızda yargılanmanın yanıbaşında daha kuvvetli bir ters güç olarak ayıplanma yer alıyor. bu, "nasıl olur da böyle düşünürsün" baskısı düşünmekten ve bunu ifade etmekten caydırır bir hal alıyor.

biri(leri)nin düşündüklerine, doğrularına paralel olmayan, ters, çatışan bir şey söylediğiniz vakit kabul edilemez oluveriyorsunuz. dışlanmanız, "linç" edilmeniz an meselesi.
objektif olduğunu söyleyen insanların teraziyi kendi ellerine aldıklarında, çubuğun yere paralel durmasıyla çok ilgilenmediklerini de görüyorsunuz.
insanlar, sadece kendi penceresinden yola çığırtan ev teyzeleri halini alabiliyor, gerçekten ortada duran ise çok az.
ortada durduğunu zannederken, hali abartıp kanırtan, yontanlar da var, sonradan görme zenginler gibi geliyor bunlar da bana.
tanımlar bir resim çizmek için, yoksa ne ev teyzeleriyle ne de sonradan görme zenginlerle derdim var.

bundan bilmem kaç sene sonra, türk-kürt meselesi ne şekilde anlatılır bilmiyorum. şu an bile bu mesele ortak bir tanıma sahip değil. bilenler bilmeyenlere anlatsın desen, bilen de yok bilmeyen de, herkes her şeyi biliyor, kimse bir şey bilmiyor.

olayların sıcaklığıyla yaşandığı bölgeden kilometrelerce uzakta internetten ve tv'den gördüklerimle, rahat koltuğumda mantığımın çıkardığı sonuç; boktan bir kavga ve savaşın senelerce sürdüğü, kürtüyle, türküyle çocukların, ana-babaların şehit olduğu/ öldüğü, acılar yaşandığı.

savaş ve silah karşıtıyım, ama korkarım ki en karşıtın bile o bölge içinde psikolojisi ve davranışları değişir. "o bölge"...

-askerliği anlamlı bulmayan biri olarak- hiç canınızdan biri (mecburen)askerlik yaptı mı? o canınız askerdeyken çatışma haline girecek oldu mu? bir başkasının canını alacak duruma geldi mi? ve o canı aldı mı? kendininkini verdi mi?
kime öfke duydunuz, kimi suçladınız?

hala, her şey çok saçma...


hadi kilometrelerce uzağı bıraktık diyelim... aynı kentte; yan yana yolda yürüdüğümüz, aynı trafikte direksiyon salladığımız kaç insana tahammül edebilecek durumdayız?
farklı eğitim seviyelerinden, yaşam tarzlarından, kültürlerden geliyoruz ama insanlık tüm bu parametrelerden bağımsız.
ve insanlığı körelmiş, tükenmiş olanlarla aynı havayı solumaya bile tahammülümüz yokken, yaşamına, yaşam alanına, düşüncesine, varlığına saygı duymak ve dahi hoşgörmek uzak bir beklenti, zor sahip olabileceğimiz bir erdem bu durumda...

arada bir doğrularınızı güncellemeye çalışın, yargılarınızı esnetmeye ve bakış açınızı genişletmeye de... gördüğümüz göründüğü gibi olmayabilir.

1 yorum:

phoenixia dedi ki...

...bu yazının sabahında sınırdaki köyde 30sivil bombalandı.....