Pazar, Kasım 14, 2010

potasyum olsun mu başlık...

katı potasyum suyla hızlı reakte olurmuştu ve havayla bile temas etmemesi için yağın içinde mi ne saklanırmıştı... katı potasyumla lise kimya labaratuvarında tanıştım ilk ve son, içi yağ dolu beherin içindeydi ( beher nasıl çıkabildi ağzımdan sanki daha dün kullanmışım gibi diye şaşırıp google'da doğrulattım kendimi... )
neyse beherin içindeki o katı potasyum kakaya benziyordu, kaka dedim diye tükaka olmadım dimi... hem bok demedim ki. sanki kaka daha az boktan bir şey de kibarlık oluyor işte. neyse işte, sindirim ve boşaltım sistemim ne zaman sağlıklı çalışsa aklıma hep o katı potasyum gelir.
sonra da sağlıklıyım ne güzel diye sevinir mutlu olurum elimi yıkar çıkarım.
ama ofiste elini yıkamadan çıkanlar var hocam.


bu arada aklıma gelmişken şu ... (3 nokta) olayına açıklık getireyim. kimse sormadan açıklama yapma huyum sağolsun, ama bazen ölse iyi olur...neyse.
ben aslen .(nokta) ya da ,(virgül) gelebilecek yerlerde..(2 nokta) kullanırdım.
neden? çünkü çok evvel senelerden, birinden bana geçen bir alışkanlıktı. hem nokta koyunca yazının ciddiyeti artıyor gibi geliyordu, hem de sanki zaten zıp! diye noktayla bitecek nefeste olmuyordu cümlelerim. üç nokta ise hem çok uzundu, hem de anlamı derinleştiren bir etkisi vardı. hani benzetmek gibi olacaksa; nokta haber sunan spiker, üç nokta şiir okurken uzaklara dalan şair, iki nokta ise arkadaşıyla sohbet ederken arada bir çayına bakan samimi insan gibiydi benim için. ya da iki nokta benim için bir kaçıştı, eheh...
neyse işte seneler sonra, görüşlerine de değer verdiğim arkadaşım, bir ricada bulundu. imla açısından iki noktanın yanlış olduğu ve hatta öyle bir şey olmadığı, dolayısıyla kullanmamam üzerine. bilerek deforme etmiş olsam ve benim için bir "stil", bir alışkanlık olsa da iki noktayı bıraktım... yani sizin gördüğünüz tüm bu nokta ve üç noktalar aslında iki nokta ve çay bardağım da elimde :)


anladın sen, pek bir şey yazacağım yok da laf kalabalığı yapıyorum.
yazacaklarımı, yazarak ifade etmekten hoşlandığım zamanlarda yazmışım zaten.
ha yeni şeyler yok mu? değişmedim mi? değişmişim, en azından duygu ve düşüncelerimi daha az yazacak kadar, tembelleşmiş de olabilirim. (bu cümle böyle, kompakt) böyle dedim ya birkaç gün deli gibi yazasım gelir şimdi.


anlatılmaz yaşanır ifadesi çok keyifli, çok heyecanlı, çok başka, çok çok anlar ve yaşamlar için kullanılır ya... aslında yaşarken tuhaf geliyor ama anlatasım yok,anlatsan da bir cacık yok durumlarını da kapsar bence.
öyle yani...
(bak bazı kelimelerin anlamı olmasa da anlamı olur bazen... bir zamanlar bir anlam taşır olur da, kelimeye anlam veren de kelimenin anlamsızlığıyla kaybolup gitmiştir çoktan. sonra böyle kel alaka bir zamanda hatırlatır kendini... ne gülümsetir, ne üzer, sadece hatırlarsın işte...ve bönbön bakarsın o kadar, yolda sana seslenen ama kafanı çevirdiğinde tanımadığın birini gördüğün zamanki gibi)

hadi parantez içi bonusunu da kaptın, iyisin.. eheh.

2 yorum:

Gürkan dedi ki...

iki nokta benim isyanımdı..

Adsız dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.