Salı, Kasım 16, 2010

ait olunmaz hissedilir


her şeyin...bi saniye yumaşatayım, çoğu şeyin temeli inanmak üzerine kurulu. kendini inandırabildiğin sürece var olur her-çoğu-şey... yani ben buna inanıyorum :)
ve bu inanma güdülenmesi enerjisini nereden alıyor, ilk gazı ne veriyor emin değilim. sanırım o "şey" ile kendi özünüz arasında kurulan bildiğiniz ya da farkında bile olmadığınız bir bağ sayesinde bir tercih oluşuyor, buna da his diyelim...
sevdiğine ve sevildiğine inandığın anda ilişki başlar, inancın yittiği anda da ilişki biter. ilişki illa kadın erkek ilişkisi değil tabii.

mesela aidiyet de tuhaf bir şey; arkadaşlarınızla güle eğlene gittiğiniz bir mekanda bir süre bulunduktan sonra ve ortamın eğlencesi aynı şekilde devam ettiği halde bir anda oraya ait olmadığınızı hissedip çıkıp gidesiniz gelir mi? (cvp evet olsun n'olur)
arkadaşlardan başladık öyle devam edelim. çok süper diyaloğunuz olan arkadaşlarınızla günlük geyik, sohbet, gezme tozma eylemlerinizin bir anında aslında onlarla diyaloğunuzun/arkadaşlığınızın o kadar süpersonik olmadığını, yani aslında olduğunu ama bunu belki de sedece sizin öyle sandığınızı, aslen o arkadaşlığa, o arkadaşlara ait/sahip olmadığınızı düşündünüz mü peki? (evet dimi, evet)

peki ya ilk gençlik dönemlerinde ve belki sonrasında da yaşadığınız, ben buraya ait değilim sanki hissi?

anlattığınız hatta anlatmayıp düşündüğünüz bir şeyi, bir başkasının, anlatmak isteseniz beceremeyeceğiniz bir şekilde anladığını düşündüğünüz zaman yaşadığınız mutluluk?
ya da belki ortada anlam,anlamak yok öyle olduğuna inanmanız var?


hayatımız kendimizi neyle kandırdığımıza göre şekilleniyor...

başarılı oldunuz, çünkü sen o detayı farketin, varlığın çok önemli...
bir işe yarayacakmış gibi çaba harcıyorsun bir de, halbuki sen 1 iken onlar 10 istiyor, debelenme...

sensiz olmaz...
kimle olsa olur...

sen teksin...
herkes aynı...
...


kendimizi çok da önemsememek gerek gerçi... inansak da inanmasak da o güneş doğuyor, dünya dönüyor ve hikayeler yazılıyor...
ama kendimizi ve kendimizi önemsemeyi seviyoruz. olan biteni, kendimize, düşündüklerimize, yapıp ettiklerimize, geçmişimize bağlamak bizim hayatla bağımızı da belirliyor. olumlu da, olumsuz da...


neyse, aidiyet demiştik... kelime olarak da hoşuma gider, var böyle sevdiğim kelimeler, mümkün olsa her biri üzerine saçmalasam...
ikili ruh hallerimin bir getirisi olarak bir mekana bağlı yaşamayı da seviyorum, bağımsızlığı da... birkaç ayda bir farklı semtlerde yaşasam mesela... ahah
gidişleri de seviyorum, dönüşleri de... ama dönmek zorunda olduğunda hala gidiyor olmayı istemek fena...
bayramın 2.günü gidiyorum...öyle "ooo yola çıkıyorum" heyecanı yok, sanırım sebebi de dönüşümün belli olması ve daha gitmeden dönmek istemediğimi düşünüyor olmak. "anı yaşa, anı yaşa!" mottosu yemiyor böyle anlarda, neyse keyif al canım...

tüm bu yazı da yoluma 'güzelleme' olsun diye, evet.

ve iyi bayramlar...

Hiç yorum yok: