Perşembe, Nisan 08, 2010

yaşlılık ve evlilik oyunu...

yolda yürürken rastladığım teyzeleri görünce oynuyorum, yaşlandığımda nasıl olcam, bu kimin yaşlılığı acaba oyununu...
misal geçen kızıl saçlı tontiş bi teyze gördüm; boyu kısalma evresine çoktan girmiş, elinde ona ağır gelir gibi duran minik bir market poşetiyle ve karınca adımlarla yürüyen, muhtemelen torun torba sahibi... acaba dedim,ama yok sanmam öyle olmazdım...

sonra istiklal'de arkam sıra yürüyen ve yanındakiyle konuşan; kendisine teyze desem, teyze sensin diye kızabilecek, arkadaşına eski zaman/şimdiki zaman beyoğlu karşılaştırması yapan, tam yanımdan geçerken de söylediği birkaç ajans ismiyle beraber, gençliğim onlarla ve buralarda geçti işte diyen, patlıcan moru tonlamalı siyah saçlı, dik duruşlu, genç kız edasıyla yürüyen "teyze" gibi olur muydum... sanmam, belli ki yazsa kitap olabilecek şeylerle doldurmuş gençliğini...

bir tane daha vardı bak, otelin önünde pat diye karşıma çıktı... hani böyle insan sollarken biriyle burun buruna gelir gibi olursun ya, öyle oldum onunla da... beyaz tenli, esmer uzun saçlarını öylesine tokayla tutturmuş gibi toplamış, gözlerini siyah kalemle gençliğinden kalma alışkanlıkla ya da hala genç olduğunu düşünen, muhtemelen kayışları kopmuş bakış açısıyla-aşağılama için değil bu tanım- çerçevelemiş teyze gibi olur muydum... ne gençken ne şimdi kalemi böyle kullanmanın güzellik vermediğini söyleyen olmamıştı demek... olmazdım, ben hiç öylesine saç toplamış gibi dışarı çıkamazdım, toka kullanamazdım ki...
arkadaşlarımdan buldum ama kim hangisi olurdu diye, eheh...


bir de, en fazla yarım saat aynı ortamda bulunma muhatablığını yaşadığım ve öylece etkileşimde bulunduğum biriyle film izlemeye, pasajları dolaşmaya, boğaz'ı izlemeye gidiyor, evleniyor ve çocuk doğuruyorum... hahahah... bir pide döner ve bir limonata eşliğinde etkileşiyor, bir dolmuş yolculuğu süresince de diğerlerini yapıyorum... harikalar diyarı'nda olan kimdi ki... acıyın diye yazmadım be bunları, komik... kihkih...

Hiç yorum yok: