Çarşamba, Temmuz 23, 2008

6 ölümcül günah..

diyorum ki; 7 ölümcül günahtan birisi affedilerek günahlıktan çıkarılacak.. hangisinin olmasını tercih ederdik.. -şüphesiz- herkes kendi nefsince karşı durması en zor olanı, yani reytingi yüksek günahı seçecektir.. değil mi.. ben..şimdilik söylemiyim..

1. lust -şehvet
2. gluttony -oburluk
3. greed -açgözlülük
4. sloth -tembellik
5. wrath -öfke
6. envy -kıskançlık
7. pride -kibir

Pazartesi, Temmuz 21, 2008

yazık..

"hayata bir kez geliyoruz yaaau"..
evet tabii, öyle.. ne yapmalıyım yani işi asıp deli danalar gibi sağa sola mı gitmeliyim.. yeşilliklerde mi yuvarlanmalı, sahilde oturup hayal mi kurmalıyım, istanbul'un güzel sokaklarında mı kaybolmalıyım.. atlayıp ada vapuruna kısa bir uzaklara gidiş mi yaşamalıyım.. dolmuş durağında oturup esnaf muhabbeti mi yapmalıyım.. renk renk boyayı etrafa saça saça "eserler, estiler" mi yaratmalıyım..
bunu yemeklerden önce mi yapsam faydalı olur, sonra mı...

gerçi mesela, şöyle bir görüntünün, fotoğrafın içine dalıp, onun bir parçası olmayı da tercih edebilirim.. bir yaz akşamını aydınlatan sokak lambasının sarı ışığı içinde.. begonvillerin, asmaların dolandığı , kimi eski kimi yeni en fazla iki katlı bahçeli evlerin olduğu bir sokakta.. hadi yolları da taştan olsun hatta... kapının önünde hava alıp komşusuyla laflayan birisi de olabilirim, o sokağı öylece adımlayan da.. hava berrak ve taze olsun, öyle ki fotoğraftan denizin kokusu da gelsin..
ve ben öylece orada durakalayım...bazı görüntülerin öylece bir parçası oluvermek istemez misiniz hiç.. sonu yokmuş gibi, hep aynı keyfi verecek gibi..

ah be hayat, canım sıkılıyor valla... ne yapsan nafile..

Pazartesi, Temmuz 14, 2008

dua mahiyetinde..

cancağzım, kardeşim, dostum, çocukluğum, gençliğim.. allah ayırmasın dediğim.. tubişim..
uzun yola gitti.. en az iki ay yok buralarda.. allah, amacına ulaşmasını ve hayırlısıyla dönmesini sağlasın..

gerçek insan aranıyor..

nesli tükenmiş olmalı.. biz üniversiteyi falan bitirdiğimizde, toplayabildiğimiz kadarını saklamışız sanki.. hayatımızın o noktasından sonra karşılaştıklarımızın gerçek insan olup olmadığını anlamak zor oluyor..

"işte gerçek dost" anlamında bir gerçeklik değil buradaki.. insanların hangi hali onlara ait, hangi davranışları gerçek kendileri bilemiyorum.. tabii ki herkesin iş ve özel yaşamında farklı görev ve rolleri ve bunlara bağlı davranış şekilleri, savunma stilleri olabilir.. ama "nasıl bilirdiniz" deseler, haklarında net birşey söyleyebileceğim insan çok az..
hele ikili ilişkiler yok mu.. ve hele sezgiler yok mu, direkt bağrınıyor.. gerçek değil, gerçek değil..
keşke herşeyi göründüğü ve anlatıldığı gibi kabullenebilsek.. ve keşke geçmişi unutsaydık mı, iyi ki unutmuyoruz mu bilmiyorum..

-e hani sen eve gidiyordun..
-eve gidiyordum tam, telefon çaldı, bizim çocuklar buluşuyormuş, çağırdılar, takıldık biraz..
anlatan kişinin gerçek olup olmamasına, gerçekliğini size göstermiş olup olmamasına bağlı olarak bu cümle ya çok normal ve inanılası geliyor ya da çook normal ve inanılmayası.. e tabii akış diyagramları çalışıyor hemen, bazı yerlerde geçmişle kısa devre yaparak..

aman ya 15 satırla anlatabilecekmişim gibi yazıyorum.. olmuyor, anlaşılmadığını biliyorum..

normal dedim de..
eskiden normal değilim ben derdim..ben ve birkaç böyle tanıdığım vardı.. normal değildik tabii, herkes böyle değildi çünkü.. yardıma ihtiyacı olana koşmak, dinlemek, anlatılana inanmak, kendi çıkarının tersinde "bile" gerçeği söylemek ve adil olmak, sadık olmak, tanıdığa kıyak çekmemek, hayat üzerine düşünmek, inceliklere kapılıp gitmek, hayal kurmak, içten ağlamak/gülmek gibi özelliklerimiz vardı.. hala daha var..

işte böyle anormal gerçeklikte insan arıyorum.. koruma altına alacağım...