Pazartesi, Aralık 20, 2010

yalan dolan

anladığımı anlıyor musun bilmiyorum ama farkına varsan güzel olurdu...
...yani en azından güzelliğin bozulmazdı gözümde anlıyor musun...
beni aptal yerine koymana rağmen sana aptal demeye erinmek zorunda kalmazdım, içim de burkulmazdı...

bunları direkt söylesem, inkar edeceksin ve daha da değersizleşeceksin ya, ondan söylemiyorum.

bir insana değer vermek onun kendini aptal yerine koymasına daha fazla izin vermemekle eşdeğer bazen...

Cuma, Aralık 17, 2010

ferrari'nin dayanılmaz hafifliği

dün bol yağmur ve çok trafik vardı...
ben şanslıydım ve gideceğim yer için metroyu kullanacaktım. ıkış tıkış trafikte yanından geçtiğim ferrari'nin şoförü camını açıp " çok yağmur var dilerseniz bırakayım sizi de" dedi.
ahahah! afallamak mı, ne arar la bende afallamak, hem böyle birşeyin bana teklif edilmesi anormal derecede normal birşey. neyse ezber komutları açıp ;
"teşekkür ederim ama ferrari bile olsa bu trafikte metroya binmek en mantıklısı ve maalesef mantıklı biriyim" dedim. karizmaya bak ya,piiiüüü...
ne o cümle uzun mu geldi, niye şaşırdın, denmez mi öyle...
ama adam boş durur mu? (fıkra havasına bürüdüm)
durmadı...
elini beline götürüp silahını bana doğrulttu ve "ben kimim biliyor musun uleyn, kimse bana ukelalık yapamaz" deyip dan! diye beynime sıktı, evet bu satırları size öte yandan yazıyorum. ve biliyor musun beynime sıkmasaydı ne derdim... "bilmiyorum ama bilmemem değil öğretmemen ayıp" derdim,bunu yapardım evet. o zaman garantilerdim pekmez akmasını.
neyse...
adam boş durmadı kısmında kalmıştık...
"aslında doğru diyorsun, o halde ferrarimi garaja götürmen karşılığında sana 500tl vereyim ve ben böylelikle metroya bineyim" dedi. vay vay vay hırboya bak dedim içimden...

ya neden konuşmaların uzun olduğunu düşünüyosun sürekli, neden?
korna sesleri mi duymak istiyorsun arada mesela, nedir yani?
yok ama korna, trafik akmıyor ki zaman akıyor sadece.

bi an "bak beyim, ben basit bi..." diye cümleye başlayasım gelmedi de değil,valla. ama adama bakıp "çok şükür ki sen benden daha mantıklısın" dedim ve teklifi kabul ettim. herkesin bir fiyatı olduğu doğruymuş diye geçti aklımdan, kalbim sıkıştı, dalağım şişti, ne de olsa yokuş çıkmıştım az biraz.

500tl'yi aldım, ferrari'nin koltuğuna kuruldum, o ne keyifti ya...off... ve ilk gaz hareketinde öndeki araca çarptım.
hikaye bitti.
korna mı? evet artık bolca çalıyor.

......

yolda yürürken kafanızda kurguladığınız şeyin enerjisi ve heyecanına göre adımlarınızdaki temponun değiştiğini biliyor mıydınız?




istanbul için çözüm olabilir evet, kesin >>

Cumartesi, Aralık 11, 2010

ilkokulda fikir suçu

istanbul'un güzel semtlerinden bir ilkokul ve 1.sınıflardan birisi...
özne; çenesi düşük, her şeyi fazlasıyla sorgulayan, espiri yapmayı seven, hazır cevap bir çocuk.

çocuk,ders kitabının başındaki atatürk resmine bıyık, sakal vs çizip karalama yapmıştır ve öğretmeni bunları görür...

-oğlum bunları sen mi yaptın?
-evet ööğretmeniim...
-neden yaptın, yapmamalıydın!
-canım sıkılmıştı da ondan yaptım.
-ama yasak, atatürk'ün resimlerine böyle şeyler yapamazsın
-neden yasak ?
-çünkü o ülkemizi düşmanlardan kurtardı, düşmanlara karşı savaştı...
-savaşırken yalnız değildi ki öğretmenim başka askerler de vardı amaa.
-evet ama o bir önderdi, liderdi
-her insan grubundan bir lider çıkabiliiir
-tamam oğlum, bu kadarı yeter şimdi, git yerine otur.
*

akabinde çocuğun anne babası okula çağrılır, bu hareketinden bahsedilir ve ebeveyn okul pedagoguna yönlendirilir.
anne baba kendini zan altında hisseder, kendilerini açıklama haline girer. evlerinde bu konuşma ya da benzerlerinden zerre yapılmamıştır vs.
pedagog çocuğun davranışının, anne-babadan bağımsız olarak da, normal olduğunu, öğretmenin, karakterini de bildiği öğrencisine direkt yasak diyerek yaklaşımda bulunmasının yanlış olduğunu vs söyler. endişelenecek bir şey yoktur ve eve dönerler.

çocukla bir de anne-baba evde neden yaptığını,yapmaması gerektiğini, atatürk'ü sevdiğimizi vs konuşurlar.
çocuk yineler, ya anne ya atatürk'ü seviyorum ki ben, ama sıkıldım. her kitabımızda da resmi vardı bi tanesini öyle çizdim işte.

çocuk belki dediği gibi can sıkıntısından, belki arkadaşları arasında bakın ne yaptım komikliğine malzeme oluşturmak için, belki başka sebeple ama kesinlikle dur lan atatürk'ü karalıyım daaa aşağılamış olayım kalıbının dışında yaptığı bu hareketle ve öğretmeni sayesinde kişisel tarihindeki ilk fikir suçunu işlemiş oldu.


*diyaloglardaki cümleler aktarıldığı gibi kullanılmış olup müdahale yapılmamıştır :)

Salı, Aralık 07, 2010

tabii

mütemadiyen olmayan bazı şeylerin zaman zaman olabilirlik göstermesi, beklenmediklik yaratma koşullanmasının dışavurumsal yansımasıdır.
zira olmamasını istediğiniz şeyin oluvermesinin, olmasını istediğiniz şeyin bir türlü olmamasına oranı da hükmedebilirliğinizin şüphesel katsayısıdır.
tüm bunları bir kefeye koyarsak terazinin diğer yanına ne koymalıyızdır ki dengede dursun?
aferim, doğru boş bırakmalıyız, otur 100...
otur dedik yatıya kal demedik, hadi güle güle.

gayet iyiyim ya sen?

Cumartesi, Aralık 04, 2010

alıntı*

"yeni bir başlangıç yapmak istedim... ilişkimize değil, güne...
ilişkide yeni başlangıçlara inanmıyorum, o yüzden bitirmeden önce think it twice or more...
yeniden başlayan şey yeni bir şey oluyor, eskinin devamı değil... bu iyi de olabilir kötü de gerçi...
biliyorum cümlenin başından sonuna doğru gelirken yine fikrim değişti ve sanki tutarsız konuşuyormuşum gibi oldu...

maalesef ben böyleyim, sabit düşünemiyorum... çoğu zaman... bak sabit düşünemiyorum cümlesini bile genelleyemedim... neyse...

geçen gün yine metroda müzik dinlerken -yine dedim ama genelde mp3 çalarımı ofiste unutuyorum-

o kalabalık içinde bir su damlacığının içinde yolculuk ediyormuş hissiyle huzur veren parçanın mad world olduğuna karar verdim...

bunları yazarken sevdiğim, bayıldığım onlarca parçaya da haksızlık ettiğimi düşünüp yanaklarım kızarmıyor değil ^_^

böyle işte..."


*ben ancak kendimden bahsedebilirim...