Pazartesi, Mayıs 28, 2007

aklımdayken..

elendim.. pazar günü yapılan şirketlerarası turnuvada karting yaptım,ama elendim.. üzüldüm.. daha iyisini yapabilirdim çünkü.. çok takmadım ama.. eskisi gibi üzülmüyorum galiba bazı şeylere, önemsemem mi azaldı acaba....

kendimi alışverişin kollarında avutmaya çalışırken oxxo'ya girdim.. bi iki bişi aldım, oxxo yine şirinlik yapmıştı, zaman zaman yapar böyle şeyler.. şort alırsın cebinden ufacık bi notla anahtarlık çıkar, ne zamandır beni bulmanı bekliyodum falan diye.. kasaya gelirsin küçük saksılarda çiçek verirler,köklü möklü yani.. ayrıntıları sevebilen biri olduğum için de ayrı bir sempati beslerim kendilerine... bu kez de papatya veriyorlardı ki, papatya yani..eheh..
sonra kasadaki kız ismimi sordu, önündeki kağıda yazdı.. sonra o kağıdı tekrar kağıt bir zarfa koyarak bana verdi.. kağıt zarfın üzerinde tema vakfının ismi var.. açtım içindeki kağıt sertifikada sayın bilmemkim oxxo'dan almış olduğunuz ürünle hatıra ormanında falan fıstık... anlatırken bilhassa çok kereler kağıt diye zikrettim çünkü bana abes geldi.. tema vakfı aracılığıyla hatıra ormanı için katkıda bulunuyoruz ve gereksiz yere kağıt israfıyla bunu belgeliyoruz.. kıza bişi demedim tabii,o ne yapsın...
böyleyken böyle işte...

Cumartesi, Mayıs 26, 2007

yorgunum...

hissetmek, düşünmek, yapmak, alttan almak zorunda olmaktan, çabalamaktan, ödün vermekten, beklentim yok diye kendimi avutmaktan, güçlü olma gerekliliğinden, kendimi bunlara zorunlu hissetmekten yorgunum...
kendi yorgunluğuyla uğraşma lüksüne sahip biri olabildiğim için de şükrediyorum o ayrı...
dümdüz denizde sırtüstü seyrederken gökyüzünü, 2 dakkada bir kafayı doğrultup,kıyıdan uzaklaştım mı, dalga geliyor mu, etrafımda balık var mı diye bakınma huzursuzluğu gibi...
yok yok öyle değil,uymadı bu benzetme...
ne bileyim ya,yuh diyorum kendime..
ne uğraşıyorum, ne yorgunluğu bu anlatacağım diye yorulmayla...
saçmasın,safsata...

Çarşamba, Mayıs 23, 2007

hay allah...

ne çok birikmişim.. ama yazasım yok aslında hala...
hem izindeyim ben, kafamı dinliyorum.. paylaşmamı isterse anlatırım sonra ben de....

Salı, Mayıs 22, 2007

biz heybeli'dee...

bir hafta boyunca organize olmamız sonrasında, 20 mayıs pazar günü ada vapurundaki yerimizi almıştık.. (yazmayı mı unuttum nedir 5 kez silip yazdım cümleyi, hayırlısıyla konuşup bitircez inşallah)
her ne kadar şampiyon olduğumuz kesinleşse de, pek kıymetli bir maçı da devirmiştik önceki gün.. ama sonradan(gün boyunca gs-fb muhabbetinden başımın davul olduğu sıralarda) tekrar anlamıştım ki, yensek de,yenilsek de, şampiyon da olsak suçluyduk, sevinmek hakkımız olamazdı... ve nedense beşiktaş'a sataşan yoktu.. herşey fb-gs arasındaydı.. aman neyse yahu buralara nereden geldik...
vapurun tıklım tıklım ve bazısının ayakta kalmasının farkında bile olmayan bir arkadaş da sazını yol boyu tıngırdattı... be mübarek iyi, hoş da bi sor bakalım herkes dinlemek istiyor mu...neyse dedik geçtik... vapurumuz heybeliada'ya yanaştı ve biz indik... ev sahiplerimiz, can arkadaşımız emrah ve pek sevdiğimiz eşi müge bizi karşıladı.. çayımızı içtik.. günün planını yaptık... 14.00'te mangal yanacaktı ve yavaş yavaş akşamı edecektik... ancak kafedeki plan eve uymamıştı, mangal 12.00'de yandı ve biz 14.30 sıralarında çatlıyorum, şiştim nidalarıyla oturduğumuz yerde dönedursak da gün sonunda 5 kilo köfte, 7 kilo tavuk kanat afiyetle bitirilmiş oldu.. (akşam 19.00 sıralarında waffle ve kaşarlı tost yerken oha! şeklindeki tepkilere de maruz kaldık tabii... yani kaldım)

ada sakinliği pek hoşuma gitti, her ne kadar burada ne yapar insan diye sorsak da kendimize, sanki istanbul'da ne yapıyorsun gafil, her gün alemlere mi akıyorsun diye cevabı yapıştırdık... sanırım, içine kaynaşmasak da her zaman, etrafında bol insan ve hareketlilik olmasına alışmış kişiler olarak garipsiyorduk bu durumu.... olasılıklar azdı ya, belki de ondan...
ama orada da arkadaş çevren oluyordu, komşular, muhabbet, çevre, dinginlik... kardeşlik, barış...