Pazar, Mart 11, 2007

mısır ve çağan ırmak

bu cumartesi-pazar bankanın eğitimi vardı, yani pek haftasonu gibi değildi... eğitim esentepe'deydi, cumartesi eğitimden sonra metroyla *taxim'e kaçtım.. yürüdüm, dolandım,kendimi yalnız hissettim..
tuhaf birşey şu yalnızlık, arayıp takılabileceğim birkaç arkadaşım geldi aklıma ama istemedim çağırmak...

dolanırken,daha doğrusu taxim'in başında haşlanmış mısır satan arabalardan gördüm.. nasıl ya?? mart ayındayız ve haşlanmış mısır.. yaz mısırını bilirim, güz mısırını bilirim de mart mısırını bilmiyordum... alsam mı,yesem mi diye kendimle cebelleştim,çünkü mısırın her türlüsünü severim, haşlanmışı birinci sıradadır.. patlamışına dayanamam... ikisinin de kokularına bayılırım.. ve soslusunu da çok severim... ama yemedim haşlanmış mısırı, belki daha vakti gelmedi diye...

biraz acıktığımdan hala'da kıymalı gözleme yedim,yetti de...

atlas sineması'nda koku'yu izlemeye girdim sonra... ve bekleme salonundayken çağan ırmak'a çok benzeyen birini gördüm.. gitsem konuşsam mı gibi bir dalga esti,vazgeçtim... salonda yerime oturdum, baktım ki o ve arkadaşları da girdi..şaşırdım.. fragmanlar başladığı sırada emin oldum, evet o çağan ırmak'tı, çünkü ulak'ın fragmanı bittikten sonra kapıya doğru yönelmişlerdi...
işte o sırada gidip konuşmam gerektiği düşüncesi baskı yapmaya başladı...ve...
yerimden fırladım.. kapının çıkışında onları yakaladım..
-çağan bey...(durup döndü) merhaba, rahatsız etmek istemedim ilk başta..
-rica ederim..
-ımm aslında siz olduğunuzdan emin olamamıştım,ama ulak'ın tanıtımını görünce tamam dedim.. böyle nefessiz konuşuyorum ama...hmmm şey.. ben, babam ve oğlum'u izlediğimden beri biryerlerde sizi görmeyi ve konuşmayı..yani aslında sadece birkaç şey söylemeyi çok istemiştim...vaktinizi de almak istemiyorum çok ama...
-önemli değil, dinliyorum..
-hatta bir yerlerde de yazmıştım bu düşüncemi...hmm, hani ömür boyu arkadaş olmak isteyeceğiniz birilerini tanırsınız ve varlıkları bile mutlu eder ya... işte babam ve oğlum'u izlediğimde hayat boyu arkadaşım olsa bu film dedim,tam anlatabildim mi emin değilim ama..neyse... ve size saygım arttı ve dedim ki işte, biryerlerde rastlamalıyım ki teşekkür edebilmeliyim...kısmet bugüneymiş...
-teşekkür ederim,çok memnun oldum...
-ulak'ı da merak ediyorum açıkçası..ama acizane ve haddim olmayarak birşey söylemek istiyorum...yani henüz,yeni, az önce tanıtımı görünce oluştu bu düşüncem... filmi görmedik sonuçta...
-rahat olun söyleyin...
-başlangıçtaki yazı karakterleri yüzüklerin efendisi'ndeki yazı stilini hatırlatıyor..tanıtımdaki görüntülerin ve atmosferin etkisi de... sonra ulak yazarken de arap alfabesine bir gönderme var sanki.. ne biliyim..keşke şey olsaymış..hmm... bilemedim aslında..neyse söylemedim sayabiliriz..
-önemli değil,söylediniz de sayabiliriz... iki durumda da teşekkür ederim...
-ben teşekkür ederim...

"koku" başlamadan önceki birkaç dakikada bu konuşmalar yaşandı, ama simülatif olarak... yani onların kapıdan çıkışları sonrasında yerimden ani bir kalkış yapmakla,boşverip oturmak arasındaki seçimi oturmak kazandı..maalesef..hayatın sunduğu, bu küçük, güzel tesadüfü böyle harcadım...



*taksim'e özel ve tek olarak x kullanmayı seviyorum.. taksi ya da faks yazarken bile kullanmamama rağmen... belki bir başka başlıkta daha ayrıntılı yazarım sebebimi...

2 yorum:

thelunatic dedi ki...

o sinemadaki bendim

phoenixia dedi ki...

seni gören ben miydim peki..