Çarşamba, Kasım 29, 2006

ali dedem..

..ismini böyle alelade bir internet sitesinde yazmak, seni değersizleştirmek olur mu bilmiyorum... ama çok konuşasım geldi...
sen gitmeseydin de, hala bizimle olsaydın..
yine de yapmak istediğim sohbetleri yapamayacak, o heybetli kucağına sarılamayacak, birçok şeyde kendimi tutacaktım belki.. ya da ayda iki kez görecektim belki seni, evler beş dakika uzaklığında olsa bile...
..ama yine de olsaydın,gitmeseydin...
yolda yürürken karşılaşsaydık mesela, bayram sabahlarımızda........sen de olsaydın..
..biliyor musun, senin torunun olduğum için, dünyadan bir ali k. geçtiği için çok gururluyum... sana layık bir torun olduğum konusunda şüpheliyim ama...
galiba bendeki kendine güven geni senden geliyor...
senin fark yaratan kişiliğinden, o sağlam duruşundan...
..bana, bize bu aileyi hediye ettiğin için çok teşekkür ederim(önce allaha,sonra sana)...
senin için,senle ilgili cümlelerim bu kadar değil, ama yazamıyorum daha fazla... gitmeseydin, bu kadarını da söyleyemezdim zati... ama senden sonra, daha fazla gösteriyorum düşüncelerimi sevdiklerime...
...özlüyorum seni dedecim...

hey taksiii...

bütün işlerim gitti aksi..heeey hey taksi... böle güzel,anlamlı bir şarkımız bile vardı taksiler(taksiciler) hakkında...
aslında çok daha sağlam, komik, değişik taksi hikayelerim(iz) vardır ama, onları hatırlayacağım diye düşünürsem,yenileri olsun diye beklersem kesin bunu unuturum.. yazmam lazım o yüzden...
arkadaşlarımla takıldık,sonra evlere dağılıyoruz, ben bir arkadaşımla taksiyi paylaştım.. hani onu bırakıp devam edeceğim..neyse..
taksicimiz kaba olmayan, kibar da olmayan, d segmentinden (eheheh) ve çalan radyoya bakılırsa kesin karadenizli bi "abimiz".. 'ne tarafa gidicez hanfendi' şeklindeki başlangıç cümlesi ve yol boyunca devamını getirmediğimiz için biten bir iki muhabbet girişimi dışında, samimiyet de kurmadık...
ha,bazen çok içimden gelir,muhabbet eder konuşurum,ama bu sefer istemedi canım... hatta birkaç cümle kurdum kafamdan,vazgeçtim sonra..
arkadaşımı da bıraktık, laylay gidiyoruz falan, bir araba ışıkta bunun önüne geçti, abinin damarı kabardı,diğer arabaya paralel gidip camını açarak gayet "medenice", neden şeridi bozduğunu falan söylerken, öteki eeeaah deyip bir küfür salladı ve döndü gitti... radyodaki kemençeler eşliğinde abim şöförüm başladı "dertlenmeye"...

-yaw en çok neye sinir oluyorum biliyo musun hanfendi( kibar adam).. araba boşken denk gelmiyo bunlar..
-aman bırakın yahu, boşverin.. hem iyi ki boşken denk gelmiyo bela olacak bir de... (pozitif düşünce kazanır...oeh yeaaah)
-yok zati evdekilerin kulağı çınlamıştır içimden geçirdiklerimle...
-..(gıpp!)...
-boş denk gelecek kiii....çıkartıcam emaneti..
-yok yok..demeyin öyle.. çamurla uğraşınca bulaşıverir bir de.. (imgelemin sırası ya, yapacam illa)
-o çamuru alıp.... duvara yapıştırıcam..
-...(hızını alamıyo,sus en iyisi)....
-(eller kollar da işin içine girer veee) çok afedersin hanfendi...p...venk..o..çocuğu bunlar, bi boşken denk gelsin bak ..ıçlarındann........... duvara yapıştırcam........ çamurları....
-..(hönk??!!..gıpppp!!! pıssss...)
-....
-kaymakamlığın ordan mı gidicez hanfendi (hanfendi mi kaldı leeeeyn)... bilirim buraları, çocukluğumuz burda geçti..
-ımm..yaaa...(iyi ki baştan da muhabbet etmemişim)
-....siz nerelisiniz...
-şile malatya karışık işte...
-bi karadenizlilik var zati dedim ben...
-(aman ne hoş..nokta atışım geliyoor)..siz?..rize?
-evet!?
-hah geldik ben ineyim..hayırlı işleer..(çok şükür yarabbiiiim..yeri de öpsem mi)

Cuma, Kasım 24, 2006

dün benim doğumgünüm..

ne sarhoştum, ne yasta..
bar taburelerini sevmem, sırtım hasta...
..
genelde doğumgünlerimde ağlamaklı, depresif falan olurum, ama dün öyle değildi..
daha doğrusu şöyle olurdum ben; bir çok arkadaşım, sevdiğim doğum günümü kutlar, güzel sözler söylerler, ben mutlu olurdum,hatta gözlerim dolardı falan.. ama hemen ertesinde de, bir hüzün kaplardı beni.. sahip olamadıklarıma, bu-o- yaşıma kadar hayalini kurduğum, gerçekleştirmek istediğim ama hala daha olmayan şeylere ve de sahip olduğumu düşündüğüm ama birgün kaybedeceklerime.. ağlamak,ağlamak isterdim ...

hafta başında bi ara aklıma gelmişti, aa 23kasım bu perşembe diye, sonra unutmuştum...

dün sabahtan akşama kadar tuhaftı,neden bilmiyorum.. tuhaf neşemle sabah 06:05'te başladım güne, kuzenimden ve can arkadaşımdan gelen mesajla..
iş masama geldim..annemin her sabah yapıp paketlediği tostumu açtığımda, annemin doğum günü notuyla yüreğimle ağladım, yüzümle güldüm kocaman..makul bir saatte aradım annemi "iyi ki doğurmuşsun beni,herşey için teşekkür ederim" dedim.....sonra yeğenlerimin telefonda "iiiiki dooodun teeeezeee.." şeklindeki şarkılarıyla gözlerim doldu, asıl siz iyi ki doğdunuz dedim...buradaki arkadaşlarım neşeme neşe kattı..

bu neşe garip bişi.. sen üretiyorsun... eahheha dediğin anda dalgalar halinde yayılıyor... gün boyu bir dolu telefon aldım, mutlu oldum..ortaokuldan beri doğumgünlerimizi kutlamayı atlamadığımız arkadaşım aradığında, "bundan sonra değişiklik yapalım, benim doğumgünümde ben, senin doğumgününde sen ara" dedim, gülüştük..

bu sene jüpiter de çok olumlu etkilerde buluncakmış bana,harika geçecekmiş bu sene... etrafımdaki jüpiterlerimi düşündüm, gülümsedim..
sonraa...çoğusu, akşam ne yapıyorsun diye sordu.. bilmiyorum dedim.. bilmiyordum ki, planım yoktu ki..benim doğum günlerimde planım olmazdı ki hiç..kimse de, hadi gel bişiler yapalım demedi ki.. ayrıca akşam maç vardı, trafik yine öldürücü olacaktı muhtemelen..
eve gittim..annemleri kandırıp,ablamlara gitmek için uğraştım ama olmadı, zati irem beni yarın(bugün) kalmaya bekliyordu..
annemin harika yemeklerini yedim, gün boyu olanları anlattım annemlere..pek yapmam böle şeyleri-anlatacaklarımla ilgilendiklerini düşünmediğimden belki-.. ama neşeli olduğumda da,tadımdan yenmez...bi pozitiflik, bi iyilik, bi çene düşüklüğü..

yatmama yakın, annemle babama "siz öpmediniz beni ama ben sizi öpeyim" dedim.. babam,pasta alacağını ama son anda unuttuğunu söyledi.. gerek yoktu ki pastaya falan.."amaan pastayı napalım,boşver, bak böööle güzel bi kucaklama hepsinden güzel" gibi benden beklenmeyecek açıklıkta bi laf ettim.. babam da dokundurgaçlı bi hisle "ama kızım sana da yaklaşılmıyo ki" dedi...doğruydu belki, belki yanlış,bilmiyorum ama reddettim tabii, ne alakası var canım, hiç de bile, diye...

yattığımda neşe maskem yastığın yanına kaydı.. gözlerim doldu... derin bir iç çekişle, yumuldum yorgana iyice, bir damla düştü sadece, sonra uyku maskem geçti yüzüme...
.

Pazartesi, Kasım 20, 2006

an..ve simülatif yaşamlar...

her an geçiyor..bazen saniyenin bilmemkaçtabiri kadar, bazen saatlerce, bazen bir ömür sürüyor..
niceliğiyle niteliği ters işliyor sanki... gözüne değdiği an gözünüzün, kalbinizin boğazınızı yumrukladığı an saniyeler sürse de, her hatırladığınızda, saatlerce kopartır sizi gerçek dünya zaman ölçülerinden...
işte böyle anlar, insanların eş zamanlı diğer yaşamlarını oluşturur.. gerçek dünyadan bağımsız, maddesi olmayan ama düşünsel olarak bütün halinde..
ben onlara simülatif yaşamlar diyorum... bu yaşamlar ya hiç yaşanmamışlardan, ya biraz yaşanmış ve biraz yaşansaydı keşke denilenlerden ya da tamamen yaşanmamışlardan oluşur.. en büyülü yanı, bir taraftan siz üsküdar-beşiktaş motorunda yol alırken, bir taraftan da işyerinde gıcık olduğunuz birine ağzının payını verebiliyor, hep tanışmak istediğiniz ama bunu bir türlü yapamadığınız kişiyle sohbet edebiliyor olursunuz...
simülatif yaşamlarımı anlatmadan olmaz..ama şimdi değil...

Pazartesi, Kasım 13, 2006

phoenixia autoshow'dan bildiriyor..


fuarın son gününde gidebilme fırsatım oldu.. şöyle bir çırpıda,edebi anlatıma girmeden izlenimlerimi yazayım.. şanslı bir şekilde doğuş otomotiv'in bulunduğu tarafın kapısından giriş yaptım.. audi'ler harikaydı.. kapı kilidi engeli ile burada tanıştım.. kime,neye göre karar veriliyor bilmiyorum ama o kilitler zaman zaman açılıyor,fuarın ileriki standlarında da bolca gördük..neyse.. yine de seviyoruz audi'yi..
ayrıca "dokunulmazlık" konusunu alfa aşmıştı.. consept araçlarını(8ccompetizione) camekan altına alarak..
tabii ayrıcalık-dokunulmazlık herzaman fiziksel engellerle sağlanmıyor..
misal ferrari standında sadece "davetli" olanlar araçlara temasta bulunabiliyordu..
evet maserati ve porche'de de bir değişik hava vardı ancak,ulaşılmazlık pelerinleri sıyrılabiliyordu..
neyse efendim audi'den sonra volkswagen standına geçmiştim ki, aman allahım,halka inmek işte budur dedim.. kapılar da açık, istediğin gibi kurcalıyorsun da...hatta vw gt'nin yağını bile kontrol ettim..:) orta sınıf olmaktan kaynaklı herhal diyordum ki, mercedes'te dağıldım.. herkese açık deri koltuklu dinlenme standları, araçların kadife boyasına dokunabilmenin ötesinde, "motor kapağını bi açabilir miyiz" sorusuna tabii efendimli cevaplar..ohh suyundan da...
gönlümün sultanı jaguar'ın asil,vakur ve samimi halini maalesef çektiğim fotolar anlatamıyor.. çok pahalı da değil hani,gelecek 100yıl hedeflerim içinde yer alabiliyor.. 100 yıl uzun mu..yok canım jaguar'ın yanında zıpır impreza'yı da alacağım da ondan..subaru standındaki simülasyonu kullanasım çok geldi, içimdeki çocuğu bağırttırarak "kullanabilir miyiz acaba" deyiverdim, "10 dakika sonra ancak" cevabı sonrasında..vaktim çok kıymetli benim edası ile derhal uzaklaştım.. bu arada dodge'un heyhüla zırhlı araçvari insan yapısını ararken viper çarptı bana.. aramızda lafı mı olur,çarpan sen ol,üzülme canım dedim...
hiç uğramadan geçtiğim standlar da oldu..
en "komik" araç fiat'ın conseptiydi(oltre).. hammer bozması estetik ve cazibe yoksunu,mide bulantısı şey.. bir de çok kıymetliymiş gibi çevresinde 2 bodyguard duruyor.."hemşerim dogunmakh yasah" kıvamında çevre insanlarını bertaraf ediyorlar..



böyle fuar alanlarında birşeyler atıştırayım diye düşünmemeye çalışsam da,midemden gelen seslere sağır kalamadım... ama sinir oluyorum ben ya... kendimi yolunmuş,haşlanmış tavuk gibi hissediyorum.. kıçıkırık hamburger menüsü 12ytl..oha denmez mi..denir..menüden vazgeçip bir tek hamburger yenir..ama hambugeri de bişeye benzese bari diye hayıflanılır.. neden ama neden böyle alanlarda dışarısıyla aynı standartta ve fiyatta olmak yerine düşük standartta ve yüksek fiyatta olurlar..neden.. sürümden kazanırsınız fena mı... insana neden değer verilmiyor şeker kardeşim.. ha dicen ki,otomobil fuarına gitmeyi biliyosun concon gibi, o zaman terlersin de öyle işte...kısa ve net cevap veriyorum..ne alakası var!(ilk a'larda yumuşatma,k'da gırtlaktan okuma ile)

cnr fuar alanına gelince..yuh diyorum.. istanbul'un en önemli merkezlerinden biri..otoparkı, çevre düzenlemesi..felaket.. gün karardıktan sonra ayağınızı nereye bastığınızı bilmeden,el yordamıyla aracınıza gidebilmek,her memlekette sahip olunamayacak bir şans..off...

phoenixia autoshow-istanbul..

Cumartesi, Kasım 11, 2006

lavabo tuvalet değildir..

formaliteden uzak bir kafedeyiz.. kalk çayını kendin koy kıvamında falan yani..
ilk kez gittiğim bir yer hakkında da nasıl böyle tanım yapabiliyorum ya,neyse.. evet ne diyorduk, neyse.. (bu noktalı yazıma da bayılıyorum,ama bazen unutup iş yerinde ciddi yazışmalarda da kullanasım oluyor, neyse.. )
çayımı içtim... bi tane daha isteyeceğim, çocuğu yanıma çağırmadan tezgaha gittim... başka bardağa gerek yok, benim bardağım değişmesin mantığındayım bir taraftan da.. ama bardağın dibinde eski, soğumuş çay artığım var...soruyorum..
-çay var mıydı..
-var var tabii..
-hmm peki lavabo var mı..
(çocuk taburesinden doğruldu)
-göstereyim, şurdan...
-yok yoook..tuvalet demiyorum, lavabo..(yani ben tuvalete tuvalet diyorum tabii,hatta yarım saat önce tuvalet nerde diye de sordumdu..neyse..)bardağın içini dökmek için...
-haa..isterseniz yeni bardak da verebilirim...
-yok yok gerek yok..(taktım bi kere onda içeceğim)
-hmm tamam..peki...bu arada lavaboyu da tarif edeyim isterseniz...
-hmm yok teşekkür ederim...

bu da böle bi anımızdı işte..neyse...
(şakir abiiii..neyseler 5 olduu...)

*lavare(it.):yıkamak

Çarşamba, Kasım 08, 2006

hangi dahi diye sormaksızın...

http://www.dahianlamindakideayriyazilir.com

Pazartesi, Kasım 06, 2006

ev sıcaklığı..

belki taze demlenmiş çayın yaydığı koku... ya da temiz havlulara yüzünüzü gömdüğünüz zaman hissettiğiniz garip hoş duygu... fırından yeni çıkmış kurabiyenin vanilyasını söylemedik mi..
peki kışın soğuktan hissizleşmiş halinizle hayalini kurduğunuz;
battaniye, sıcak birşeyler ve televizyon...
ya da yazın sıcağında serilmek istediğiniz;
yatağınızın pamuksu şefkati...
o bildik hava,belki tütsülü,belki lavantalı, belki sade... ya da kapıyı açan birinin olması belki..
bir süre uzak kaldıktan sonra döndüğünüzde, kapıyı duvarı öpme isteği uyandırtan ne peki...
sevmeyen var mı evini... evin temsil ettiği şeyi...

Cumartesi, Kasım 04, 2006

tek ve özet cümle..

"hadi bakalım" demişti biricik.. "buradaki durumu tek ve özet bir cümleyle ifade et bakalım..."
o anda kafamın içinde fırtınalar döndü.. ispatlayabilmeliydim kendimi... eğer bu benden, benim yapabileceğimi düşündüğü, bir beklentiyse yapabiliyor da olmalıydım.. çok düşündüm... kıvrandım resmen..ve sonra ...

-konuyu biraz dağıtıp,sonra toplamaya çalışarak diyeceğim ki..her ne kadar hadsizliğim olsa da birçok zaman ..bir hikmeti, olguyu anlayıp,üzerinde açıklama yapacak kudret ve bilgide değilim.. yapsam yapsam, bir konu üzerinde; zaman zaman kendimle de tezata düşen yorumlarda-sallamalarda- bulunabilirim... bilgimdeki yetersizlikten öte, herşeyin olabilirliğine olan inancımdır bunun sebebi.. kendimi bilmez-ki hala daha bildiğim şüpheli- zamanlarımda yaptığım kesin tespitler, hayatın akışı içinde o kadar da kesin olmadıklarını gösterdiler... bir olayın,durumun-hatta kavram denilen şeyin- bir tek açıklaması olmadığını gördüm... ve gördüğüm "bazı şeyler"in yanılsama olduğuna ve de gerçek olmadığına inandım... sonra bu"bazı şeyler"üzerinde yaptığım tespitler, tecrübe halini aldı... yaşantımda bulunanların ve olan bitenlerin geçiciliğini kabullendim... ve hernekadar bu kabullenişte olsam da,üzüntü ve sevinçlere de sahibim hala...
gördüklerime inanmaktansa, inandığımı görmeye çalışınca biraz daha katlanılır oluyor hayat ama....
işte bundan ötürü tek bir cümle kurmak zor benim için...

dedim..:)
hayatın beni zorlayan bazı zamanlarında okurum yazdığım bu cümleleri-diğerlerini de okuduğum gibi-.. unuttuklarımı hatırlatsın diye...

öyle...