Pazar, Ekim 29, 2006

nuh'un botanik kayığı..



bitkiler de canlı değil miydi...
yaaa...

reddi yaşam..

intihar değil bu... bir nevi montajlama,makaslama durumu... kestim.. hooop.. çıkıverdi hayatımdan.. ohhh ne rahatım valla...
...olamaz mıydı...??

Cumartesi, Ekim 28, 2006

şebnem ferah..

pek bir sevdiğimdir...
laf ederler hep, yerme,eleştirme cümlesi gibi; şebnem ferah'ı kadınlar dinliyor sadece diye.. teoman için de aynısını söylüyorlar..
genelleme ve tespitlere uymama oyunumu bu konuda oynamıyorum ama...
e hadi bakalım...

kız kaçıran..

biz küçükken, fişek gibi birşey vardı.. erkekler ucunu yakardı biz kaçardık.. biz kaçtığımızdan kovalamazdı tabi,ama biz öyle sanırdık ya... küçüktük dedim ama ya....erkekler amacına ulaşırdı, ona bak asıl...
-gülme..
--gülmüyorum
-hayır gülüyorsun,hınzır,bilmiş..cümleler dolusu ama suskun...
--tamam gülmüyorum artık...

aklıma geldi öyle..kaçırmak,korkutmak falan deyince...
-kim dedi..
dedin dedin,duydum ben...
-ama neden dediğimi bilmiyorsun...
saçmaladın şimdi...bilmez olur muyum..ama bizbize değiliz o kadar da.. yazmadım hepsini işte...
-peki..korkutmadım ama ben kimseyi..
bilemeyiz... hem korktuğundan mı kaçar sanırsın insan hep..
-peki ya neden..neden..
bazen sadece kaçmak ister...
-bunu anlamam,anlayışla da karşılamam mı lazım...
sana kalmış...sen kaçmıyor musun hiç..
-evet..ama..aynı değil..böyle değil...
şeklini mi tartışıyoruz...
-yoo hayır ama..evet..yani...uslup,tarz...ne bileyim..hem yok bu kaçmak da değil ki..
öyle diyorsan...
-sadece sebep arıyorum yine..o kadar..
aramamayı öğrenene kadar...
.....
.
.

Çarşamba, Ekim 25, 2006

who loves me...

....but nobody loves me... then nobody loves me..
and nobody loves me.. why nobody loves me... so nobody loves me.. now nobody loves me.. the fact nobody loves me... how nobody loves me.. finally nobody loves me..
nobody loves me.. nobody loves me.. nobody loves me.. nobody loves me... nobody loves me.. nobody loves me..
...except me...

Pazartesi, Ekim 16, 2006

geçmişten fısıltılar..

.
..
...
(yemekten döndüm başladım yazmaya.. canım durmak istemiyor, mantıklı,mantıksız devam etmek istiyorum aslında,ama iş var.. iş bitince muhtemelen düşünceler de uçup gidecek..yine de bunu draft olarak düşüneceğim)
.
..
içim kabarıyor... şebnem ferah'ın şarkısındaki gibi içimde yükselen bi deniz var, sanki... yutkunuyorum aşağı doğru gidiyor... gel-git gibi...yenilenmek için yeni bir adım atmak.. zordur...yolda yürürken sürekli arkana bakıyorsan ya da gözlerin attığın adımlarla birlikte yerde yürüyorsa,ilerlemiş oluyor musun.. yenilenmiş, yeni bir hayata başlamış mı oluyorsun...
ama belki de olması gereken bu, ilk adımların basıp geçtiğin topraklarla alakalı olacak.. bir süre sonra -zaman herşeye ilaç dedikleri bu mu- ileride atacağın adımları düşüneceksin ya da o sırada attıklarının sağlam ve yerinde olmasını... hayat hakkında çıkarımlar yapmaktan vazgeçeceksin... ama yine de kafan,beynin senden bağımsız hareket edecek.. yaşadığın, gördüğün, yaşamına giren herşeyin sebebi; bir zaman önce onları düşünmüş, eleştirmiş, anlamamış olman değil mi...
imkansız ama nasıl olur, dediklerinin, fazlasıyla mümkün olduğunu yaşayarak görüp, hiçbirşeye şaşırmamaya çalışmanın sebebi..hı?

kendini şartlandırmayla, kendine öğretmeye çalışarak, hiçbirşeyi uygulayamadığını, acılar çektirerek sana öğreten hayata rağmen, tekrar ve aynen, aynı "hataları" yapıyor olman.. ne denebilir, ne diyebilirsin...dememen de gerekir,en azından bunu öğrendin...
tespitler yapmak,çıkarımlarda bulunmak tehlikelidir hayatta... eğer iyi niyetli biriysen ve yanlış düşünüyorsan, öğretir çünkü hayat sana doğrusunu.. kötüysen sallamaz bile seni.. evet bu yüzdendir en olmadık şeylerin iyilerin başına gelmesi... hayat yoğurur onları, bilsinler ister, çiğ kalmasın, eksik olmasınlar ister.. kemale ulaştırmak için çabalar hayat bizi... evet, kendimi de kattım bu gruba... ne de olsa tespit yaptım yine... yanlışsa öğreneceğim nasılsa bir şekilde... öğrendiğimi sanacağım ya da yine yeniden devam edecek...

her öğrenişte, her yükselişte bir önceki adımda gördüklerinin çoğunlukla yanılsama olduğunu anlayarak büyüyeceksin.. delicesine ağladığın, ciğerinin kanadığını hissettiğin bir durum sonrasında her şeyin bir "şaka" olduğunu görüp, ağlarken hissedip söylediklerini tekrar düşüneceksin.. ve acılarını.. sevinçlerini.. ne kadarı doğruydu ki... zamanın anlardan oluşması bundan sebep belki.. andan daha gerçek birşey olmamasından..
geçmişe dönüp bakmak kadar gereksiz, geleceği irdelemek kadar saçma başka ne var,çok sık ve doğallıkla yaptığımız "yaşam şartlarımız" içinde... resmen yaşam şartı yapıyoruz bunları, yanlışlığını bile bile... olanlar,olmuş bitmişlerin şartları geçmişte kalmış, bizim onlar olurken hissedip düşündüklerimiz değişmişken, nasıl yapabiliriz ki bunları...
metamorfoz halinde bir hayvan olduğunu düşünsene... dönüşmüşsen, değişmişsen eğer anlayamazsın ki ondan önceki halini... aynen dönüşmeden önce bilemeyeceğin gibi sonranı... insanken balık, balıkken insan gibi düşünmekten ne farkı var saçmalık açısından.. düşünmeye çalış, empati kur,ama doğruluğuna çok da inanma....
.
..
.
filmlerde özendiğime benzer şeyler yaşıyorum hayatımda... aşk, kavga, acı,sevgi... izlerken olduğu kadar keyif vermiyor yaşarken,vermeli aslında dediğim halde.. daha çok gerilim/ korku filmi sanki.. gitme dediğim yerlere gidiyor, geçme dediğim kapılardan geçiyor, deme dediğim sözleri söylüyorum sanki... gidişat aynı, içinden çıkılmaz kabuslara benzer filmler gibi...tek ümidim bitecek olması.. film icabı nasılsa ya...
döngü nerede başladı bilmiyorum... kırılma noktası nerede... kim, nerede, ne zaman, nasıl, niçin... niçin..ben? ve niçin sen.. niçin siz... aramızdaki kan bağından ötürü ,çevremde olup hayatıma bulaştırdığım insanlardan daha çok kattım sizi de bu döngüye... siz hayatıma katıldınız,ama benimkiyle beraber sizin de yazgınızı etkilemiş olma durumum, ihtimalim... özür dilesem birşey değişir mi... yaşamam lazımmış, yaşamanız lazımmış desem, ilaç olur mu... hadi size oldu diyelim, bana yarar mı? vicdanım diner mi..
..
...
.
inceliklere takılmış, beyni içinde kendiyle konuşan, hesaplaşan insanlar bir arada yaşamazlar.. yaşayamazlar mı bilmem, ama her "ince"nin başına bir ince sızı gibi de olsa bir andaval düşer... ilkten böyle düşünür insan,özellikle kırgınlıkları sonrasında.. sonra görür ki, kendi de andaval olmuştur bir başkasının yanı başında... az önce söylemiştim ya, hayat yoğura yoğura öğretir, bazen de, ayının yavrusunu sevişi gibi...vs..vs..vs.......
..
.
(günlük hayatın saçmalıkları ve şükredilenleri...
..kopukluklar..
...gitme isteği..)
.
...
.
26eylül2005-maslak sayıklamaları
self terapi

Cumartesi, Ekim 14, 2006

kolaj..

rüzgar... sürpriz..hain.. düşüş.. uçarı... bulut.. hafif.. ölüm... serseri... nerede... gün doğumu... değneğin iki ucu... kırık.. saçma... kavga... sessiz... dalga... .iktir.. bekle-me... içten... yol.. yağmur.. suç.. sigara... bakış.. önem-siz.. neden.. gel böyle.. salak... bilet.. yaz... arkadaş.. boşluk.. dur... vur dibine... sersem.. kaçış.. uzak.. hayal.. sen.. ama... hakkaten... hayır... zekice... lazım.. deniz mavisi.. hilal... bence... nefret... asi... kapat...
sus-ma...

Perşembe, Ekim 12, 2006

insan insanın katilidir...

Yok insan insanın kurdudur bakışıyla yaklaşmayın sakın.. biraz daha duygusal birşey benim bahsettiğim…
Hücre hücre yok oluşlara sebep veren, hayatımıza soktuğumuz insanlar.. sanılmasın ki, bahse konu olanlar, nefret edilen ve sevilmeyen kişiler… tam tersi çok sevdikleriniz parçalar sizi, kıymık kıymık koparır canınızı sizden… bir süre sonra canımızın yanmasından korkar oluruz …ve sırf bu acıyı hissetmeyelim diye kime ait ne varsa o acıyı bize çektiren sileriz…
Ahh bu şarkı demek yerine…hiç bilmiyorum, kim söylüyor ki bunu deme derecesinde unuttururuz kendimize.. anları..anıları…
geçmişe sünger çekmek diye bir deyim vardır hani, her sünger sonrası sildiğimiz, silikleştirdiğimiz kendimizdir bu yüzden.. tuhaf ve aksi bir şekilde güçleniriz de aslında.. daha etkilenmez,daha yıkılmaz oluruz… ama parça parça da eksiliriz..
pembe panter çizgi filmi karesi şeklinde canlandırın kafanızda.. görünmezlik suyunu içmiş, ayaklarından itibaren görünmez olmaya başlıyor…lıkır lıkır lıkır… sünger sünger sünger… geride hiçbirşey kalmamış sonra….
Peki neden tüm bunlar.. çünkü o(nlar) gitmek istemiştir hayatımızdan..
bazen de biz gideriz.. biz öldürürüz başkalarını… her birimiz bir başkasının katili olarak dolaşırız ortalıkta elimizi kolumuzu sallayarak..
Ama… kokular var mesela..kendine özgü hafızası* olan… yıllardır koklamadığınız bir kokuyu, yolda sersem sepelek yürürken duyuverirsiniz bir an… ve o anda kayıp gidersiniz şimdiki zamandan geçmiş zamana doğru… ama gittiğiniz yerdeki görüntü silinmişlerdense, anlamazsınız da gözlerinizin neden dolduğunu…

Eternal sunshine of the spottless mind geldi aklıma.. şarkısı da güzeldi….

*Koku hafızası… artık yok.. ama ben silmedim.. ekşi sözlük “sağolsun”, o da yazılarımı öldürdü……

Pazar, Ekim 08, 2006

ne düşünüyorsun...

gözlerin dalmış, derinlerde görünürken sen, ne düşünüyorsun diye sorduklarında.."hmmm..hiç" diye cevap vermek tuhaf gelir ilk anda... o anda ne düşündüğünü saklamak değildir amaç.. gerçekten hiçbirşeydir düşündüğün.. düşündüğün şeye isim ya da kalıp bulamazsın daha doğrusu, hem herşeyden bir parçadır, hem hiçbirşey...

samimiyet ve içtenlikle de "hiç" dersin... bu cevabın samimiyetini kaldıramayacağını-bu cevaba inanmayacağını- düşündüğün biriyse ama karşındaki, uydurusun birşeyler.. ya daha önceleri kafanı kurcalamış bir konuyu atarsın ortaya ya da duruma uygun yaratıcılığını kullanırsın...

hani sordun ya en başta..şimdi diyorum ki sana.. hiçbirşey düşünmüyorum... başım bomboş değil ama,dolu da değil... çok şey söylemek,yazmak isteyip,hiçbirşey yazamamak.. kelimelerle cambazlık yapamamak, düşüncelerle dans da,kavga da edememek..
bir durağanlık halidir gidiyor..ve ben rahatsızım bu durumdan... uymuyor ruhuma.. hiç olmadı kendi kuyruğumu yakalama oyunu oynardım, şimdilerde o da yok...

sundurmada.. üzerimde battaniye.. günbatımı.. önüm yeşil çayır.. rüzgar hafif ifil...gözler yarı kapalı.. derin düşüncedeymiş gibi uzaklara dalgın... bir yoldan geleceği bekler gibi...
bekliyorum bakalım...vardır bir hikmeti ala ya da bir bela... soru geliyor... "ne düşünüyorsun"...
-hiç...