Cuma, Mayıs 26, 2006

şöhret..


hani televizyondaki magazin programlarında ünlülerin tuhaf hallerini, açıklamalarını, hareketlerini görürüz de, anlam veremeyiz.. ne gerek var böyle konuşmalara deriz misal... özellikle de, şu anda olmasa bile, zamanında neredeyse hergün adından bahsedilen, içtiği su, yediği yemek olay olan şöhretlerin, o şaaşalı dönemleri sonrasında yapıp-ettiklerini görünce... kardeşim hiç yakışıyor mu sana, ucuz hareketler ve sözlerlerle gündem olmaya çalışmak deriz... ama şöhret olmak ya da popüler olmak diyelim bağımlılık yapıcı birşey... ve herkesin her an gözbebeği iken birden akıllara bile gelmeyen biri olmayı hazmedebilir mi bu bağımlılık şarabından içmiş kişi..
kendi özel yaşantılarımızda da öyle değil midir... birilerinin biriciği, gözbebeği, bir tanesi olmaya, özel hissetmeye alışmış ve kanıksamışken... o kişinin, hiçkimsenin hiçbirşeyi olmak acıtmaz mı canı...yalan "şöhretler" peşinde koşmaz mı insan...ya da hiçbirşeyliğe düşmemek uğruna, herşey olmaktan da vazgeçmez mi...

Çarşamba, Mayıs 17, 2006

ölümsüzlük..





Bir film ya da çizgi film karakteri olsaydım keşke diye geçti mi içinizden hiç..





öyle kurşunlar atıldıkça ölmemek, arabaların, binaların tepelerinden atlayıp uçmak için değil ama sadece… dostunuzun/düşmanınızın sayısını bilemeyeceğiniz kadar çok olması, gerçek ölümsüzlük formülünün bizzat kendisi olmak için… ben az önce böyle birşeyi isteyebileceğimi farkettim.. gerçi kulağa geldiği kadar güzel birşey olmayabilir, ne de olsa karakterler keskinliği ölçüsünde akılda kalıcı olur.. keskinlikler ise değişime kapalıdır… değişmeyecek, hep aynı kalacak ama ölümsüz olacaksın… kötü bir kahramansan kötülüğü, iyi isen iyiliği yaşayacaksın sonsuzlukta.. vampirle görüşme’de çocuk kahramanın ve hatta onun vampir olmasına neden olan diğer vampirin isyan sebebi… her ne kadar oradaki isyanın temeli “küçük” kızın fiziksel değişimleri yaşayamadığı yönünde olsa da, mantıklar benziyor.. tüm yaşantın sana biçilen kaftan kadar olacak… “normal” insan olmanın yükseliş ve düşüşlerinden, tat ve acılarından uzak… bağımsızlığına çok düşkün değilsen kabullenebilinir sanki, ama ya özgürlük.. bir ağaçsan misal, ağaç olarak yaşayacaksın, koşmadan, gülmeden,arkadaşlarınla eğlenmeden ama sonsuza kadar…(yerim öle sonsuzluğu)
Peki, filmlerden gerçek yaşama dönelim.. teorikte sahip olduğumuz o değişim, gelişim özgürlüğünü ne kadar yaşayabiliyoruz ki… yarattığımız bir film/çizgi film kahramanı da yoksa eğer, ağaç formatındaki insanlar değil miyiz, üstelik sonsuza kadar da yaşayacak değiliz..
neyse işte..öyle..estiler yine..:)