Cumartesi, Temmuz 15, 2006

düğümlenmek..


kalbi ağrımak.. kalbin avuçlanması.. burnunun direği sızlamak.. ne güzel tabirlerdir, hissedileni anlatmak için...ama bu değil boğazımı düğümleyen...
keskin ve derin bir öksürükle boğazıma, mideme oturmuş olan o bilinmezi kusmak dışarı atmak istiyorum...
aslında rest çekmek istiyorum dünyaya, hayata... rest nedir bildiğimden mi sanki.. bir isyanı, bir düello çağrısını anımsattığı için kullanmak istiyorum... don kişotvari savaşmak için bile olsa...
anasını satayım,iskambil kağıtlarıyla aram da olmadı ki hiç, tabirleri bileyim ve yeni bir benzetme yapayım, hayatla oynadığım oyunda hissettiğim yenilgi için..
ama gerekirse senle rus ruleti de oynarım hayat...duydun mu...yenmek amaç değil, meydan okumak için sadece.. karşında ben varım demek için...tüm kovanlar boşa dönmüş(silah bilgim de yok işte..) herkes sırasını savmış ve son kalan ben olsam dahi elim titremeden çekerim tetiği...

ne güzel söylerler halbuki..hayatla mücadele etmeyin,yaşadığınız karşılaştığınız her olayı kabullenin,bağrınıza basın diye... ama ya,tarih tekerrür ediyor..insan tekamül edemiyor bir türlü...dön başa,dön başa..."hayat bu..hayatın gerçeği bu..." birşeyi değiştirme gücü ve isteği olamayanların söylediği, benim de zaman zaman kullandığım ifadeler... olması gereken kabulleniş bu değil..çünkü bu kabulleniş değil.. kılıf bu sadece, zayıflığımıza, yapamazlığımıza, vazgeçmişliğimize bulduğumuz kılıf...geçen bi arkadaşıma, "inanır mısın,insanlara itimadım,inancım kalmadı"..dedim.. ben..yani benim... çünkü... "insan kendini sürekli kendisiyle aldatıyorsa..kendine inanamazsa..kime inanır..."
... "ben bile bunu yapıp düşünüyorken" ile başlayan cümlelerin sayısı arttıkça, yaşadıklarının, aslında yaşadığını sandığın şeye dönüşmesi doğallaşır...herşey suni,herşey yalan gelir...tüm bu kendimi tüketmişliğimle, nereden buluyorsam hala bu hoyratlığı.. gördüklerime, duyduklarıma isyan edip, açıyorum bayrağımı...

Hiç yorum yok: