Pazar, Eylül 05, 2010

"hobaaaaa evet/hayır dediniz kaybettiniiiiz!!!"

evet ve hayır hiç bu kadar anlam kayması yaşamamıştı...

insan ilişkilerinde kadın erkek arasında yaşanan diyaloglar için kullanılan bir geyiktir... kadın hayır demişse belki demektir, belki dediyse evet'tir...evet dediyse uuu kimbilir nedir falan diye.

fame city'de oynamıştım ilk, yerden çıkan köstebeklerin kafasına yumuşak balyozlarla vurup çıktıkları yere tıkıyorduk. son günlerde siyasiler için yaşadığım hissiyat tam da bunun aynısı; kafalarına vurup çıktıkları yere sokmak. iktidarı, muhalefeti, çapça büyüğü küçüğü hepsine aynı şeyi yapmak istiyorum.

birincisi; referandum olmaktan çıkmış ucubik birşey var önümüzdeki 12 eylül'de.
aslında soru çok basitti en başta...
anayasa teklif edildiği şekliyle değiştirilsin mi?
bunun için cevaplar yeterliydi de;
evet, değişiklikler eksik de olsa olması gereken şeyler, dolayısıyla değiştirilmesinde sakınca görmüyorum, iyi bile olabilir...
hayır, değişiklikler eksik, yetersiz falan değil yanlış. dolayısıyla değiştirilmemeli, sakıncalı buluyorum, kötü olabilir...

ama sonra ne oldu... yetmez ama evet'leri, yetene kadar hayır'ları demiyorum... onlar da ayrı terane.
sanki dersin ki genel seçim yapılıyor ve partilere oy vereceğiz. meydanlarda referandum konuşmaları, yolda yürürken ellere sıkıştırılan "neden hayır" ve "neden evet" broşürleri, caddelerde panolarda, sokaklarda(yerlerde) evet ve hayır yazıları...
bu iş öyle tavan yaptı ki; evet diyorsan ak parti iktidarını istiyorsun, hayır diyorsan da chp, mhp, bdp, tkp yandaşısın...bir nevi "koalisyon"cusun. 12 eylül oylaması sonrasında evet çıkarsa akp güven oylaması yaptığını düşünecek, hayır çıkarsa da nerdeyse eminim ki erken genel seçim talepleri gelecek.
bizim bilmediğimiz bir zamanda 'evet' ve 'hayır'ı parti tüzüklerine madde olarak almış olmalılar, resmen tescillendi evet ve hayır.

işte en başta yeterli olan evet ve hayır seçenekleri artık yetmiyor. hiçbiri kutucuğu lazım. oylamayarak, her iki kutucuğu da işaretleyip geçersiz oy atarak aynı etkiyi yaratabileceğimizi sanmıyorum. madem ki bu oylama anayasa değişikliği oylaması olmaktan çıktı, siyasilerin oyun arenasına döndü, istemiyoruz anlamında, düzen dağılsın anlamında değil. gerçi o zamanda da "hiçbiri"ni de üzerine tescilleyen biri çıkar onun da anlamı kayardı.

bir çok konuda olduğu gibi partilerden bağımsız ortak platformlar oluşamıyor. insanlar siyasi gömleklerini askıya asıp birlik olamıyorlar, halbuki bazı şeylerin partiler ve ideolojiler ötesi olması lazım.

erkan yolaç'ın kulakları çınlasın... niye kimse akıl edemedi, ettiler de sorun mu çıktı bilmiyorum. izmir marşıyla sandığa yürüyüp, mehter marşıyla dönüyor olsak ve fonda erkan yolaç'ın sesi olsa "hobaaaaa evet/hayır dediniz kaybettiniiiiz!!!"


Cuma, Eylül 03, 2010

at ki ihtiyaç duyasın

eşyaların böyle bir dinamiği var,elde tuttuğunuz sürece lazım olmaz da yeterince uzun süre beklettikten ve hiç kullanmadığınızı gördükten sonra atmanızın akabinde tataaa! bir anda gereksinim duyulur, bu taze öğreti sebebiyle atacağınız bir diğer eşyayı da yine yeterli bir süre saklamak üzere atmaktan vazgeçersiniz ve döngü bu şekilde devam eder.

ve her ne kadar bir şeyi sakladığınız sürece ona ihtiyaç duymayacağınızı bilseniz de bu huydan vazgeçemezsiniz... hatta yazlıkta lazım olur belki, evim olursa orada kullanırım belki, yatılı misafir gelirse giymesi için ona veririm belki, tatile giderken götürürüm belki diye uzayan aslen ihtimaller demetinin bağlayıcı ipidir o saklama duygusu. ve işte o yüzden ne yazlığa gidilir, ne yatılı misafir gelir, ne kendi evin olur, ne tatil hayal ettiğin tatildir...

yer açın, ihtimal vermeyin ki olsunlar... zor!


ha evet çok bağlantılı değil ama terk etmeye kıyamadığınız kişi de sizi terk eder... halbuki zamanında yol verseydin ne iyiydi...