aklıma filmler geliyor, pianist, shindler's list, la vita e bella, perfect sense... bunları izlerken kapıldığım şu düşünceleri hatırlıyorum.
o şartlarda piyano çalmak, çikolata yemek, oyunlar oynamak, yere düşmüş bisikleti kaldırmaya çalışmak biraz "lüks" değil mi?
lüksten kastım, ortalık yangın yeri, evler ev olmaktan, insanlar insan olmaktan çıkmışken ne gereksiz böyle şeyleri sürdürmeye çalışmak.
böyle şeyler= insan olmayı devam ettirme çabası aslında.
son aylarda yaşadığım ülkeye, şehre bombalar düşüp, insanlar ölürken aklıma bir de ahmet kaya'nın o en pelesenk şarkısı geliyor.
"şehirlere bombalar yağardı her gece, biz durmadan sevişirdik..." bu sözleri ilk duyduğumda, iyi halt ediyordun anasını satayım diye düşünmüştüm, bomba patlıyor, insanlar ölüyor senin derdine bak gibi.
üzülmediğini, gamsızlık yaptığını sanmak ne haksızlıkmış. insanlıktan çıkmışların oynadığı, değiştiremediğimiz, parçası olmadığımız bir oyunun en çok etkileneni olduğumuz bir ortamda, insan olmaya çalışmayı sürdürmekten başka yapılabilecek bir şey yokmuş ama sanki. kanıksamak diyoruz. sonra aman alışmayalım, alıştıkça daha kötü olacak diyoruz bir yandan da. normalleştirmeyelim evet olanları. müzik yapmak, yemek yemek, gülümsemek, sevmek... sürdüreceğiz. olur da bu kötülük bir gün biterse ya da bittiğinde diyelim, iyilikler de tükenmemiş, güzellikler de unutulmamış ve yaşanabilir olmalı diye.
üzülmediğini, gamsızlık yaptığını sanmak ne haksızlıkmış. insanlıktan çıkmışların oynadığı, değiştiremediğimiz, parçası olmadığımız bir oyunun en çok etkileneni olduğumuz bir ortamda, insan olmaya çalışmayı sürdürmekten başka yapılabilecek bir şey yokmuş ama sanki. kanıksamak diyoruz. sonra aman alışmayalım, alıştıkça daha kötü olacak diyoruz bir yandan da. normalleştirmeyelim evet olanları. müzik yapmak, yemek yemek, gülümsemek, sevmek... sürdüreceğiz. olur da bu kötülük bir gün biterse ya da bittiğinde diyelim, iyilikler de tükenmemiş, güzellikler de unutulmamış ve yaşanabilir olmalı diye.