Cumartesi, Mart 29, 2014

17 aralık'tan bugüne neler oldu

özet bir derleme
http://www.haberartibir.com.tr/can-dundarin-hazirladigi-17-aralik-belgeseli-erdoganin-en-uzun-gunu-tek-parca-video,1904.html

yüksek farkındalık paranoya yaratır.

ilk nerede duyduğumu hatırlamadığım ama doğruluğuna katıldığım bir ifade. farkındalık ve paranoya ilişkisi.

son günlerde ruh sağlığı artık tamamen bozulmuş bir millet olduk, istanbul, ankara, izmir, diyarbakır, hatay gibi kentlerde yaşayanlar daha çok. eğer bunun genetik bir etkisi varsa bizden sonraki nesilden hayır beklemeyin.

hükümet hakkında çıkan ses kayıtları (popüler ismiyle tapeler) ve yazılıp çizilenlerle birlikte, ne biçim ülke, nasıl insanlar bunlar ve nasıl bir dünyada yaşıyoruz düşünceleriyle, mide bulantısı, nefes sıkışması durumlarına girdik. bir de tüm bu kayıtları, konuşmaları yok/yalan sayan grup var.

pazar günü mahalli idareler genel seçimleri var, hepimiz ona odaklandık, sanki o gün düzgün atlatılırsa her şey tamam olacak. arkadaşım, günlük hatta saatlik travmalar yaşatan onca oha! lık bilgiden sonra belediye seçimi düzgün olsa ne olur.

ben olasılıkları düşünmekten, ütopik ve distopik senaryolar üretmekten sıyırdım. sanırım yakında kepenkleri de kaparım.

eleştirenlerin, eleştirdiklerine dönüşmesi an meselesi olacak kadar sağduyu kaybı yaşanıyor sanki. her daim adil ve ortada duranlar yok değil ama açıkçası tedirginim, elden dilden bir şey gelmiyor. inşallah güzel günlere kavuşuruz.

Pazar, Mart 16, 2014

bu adam bir başka dostum...





Time takes a cigarette, puts it in your mouth
You pull on your finger, then another finger, then your cigarette
The wall-to-wall is calling, it lingers, then you forget
Oh, how, how, how, you're a rock 'n' roll suicide

You're too old to lose it, too young to choose it
And the clocks waits so patiently on your song
You walk past a cafe but you don't eat when you've lived too long
Oh, no, no, no, you're a rock 'n' roll suicide

Chev brakes are snarling, as you stumble across the road
But the day breaks instead, so you hurry home
Don't let the sun blast your shadow
Don't let the milk float ride your mind
You're so natural, religiously unkind

Oh no love, you're not alone
You're watching yourself but you're too unfair
You got your head all tangled up but if I could only make you care
Oh no love you're not alone
No matter what or who you've been
No matter when or where you've seen
All the knives seem to lacerate your brain
I've had my share, I'll help you with the pain, you're not alone

Just turn on with me and you're not alone
Let's turn on with me and you're not alone
(Wonderful)
Let's turn on and be not alone
(Wonderful)
Gimme your hands 'cause you're wonderful
(Wonderful)
Gimme your hands 'cause you're wonderful
(Wonderful)
Oh, gimme your hands

Rock 'n' Roll Suicide Lyrics | MetroLyrics 

sicko, tony benn ve zamanlama...

arkadaşımdan izlemek için aldığım, bayağıdır rafta duran sicko'yu dün izleyeyim dedim. zamanlamam gerçekten manidar olmuş.
film geneli itibariyle düşler ülkesi amerika'nın sağlık sistemini sorguluyor, ara diyaloglarda ise harikalar var.
m. moore'un kanada'dan biriyle sohbetinde devletin ücretsiz sağlık hizmeti sunma konusunu konuşurlarken sosyalist misin diyor, cevap hayır, yeşillerden misin? hayır. peki nasıl oluyor da hükümetin sağlık hizmetini herkese eşit ve ücretsiz sunmasını savunabiliyorsun o halde, adam diyor ki aslen muhafazakar kanattanım, ama söz konusu sağlık olunca herkesin eşit olarak faydalanması gerektiğini düşünüyorum, çünkü sağlık siyasi görüşlerin dışında olmalı.

bir de bu adama bayıldım, aksanı yüzünden değil hayııır!


filmi edinin ve izleyin, youtube'dan link buldum ama açmadı, son internet yasakları sayesinde mi bilemedim. diyaloğun bir kısmının tv'den çekilmiş halini ben yüklemeye çalıştım idare edicez artık.


Cumartesi, Mart 08, 2014

what makes us keep walking derken...




gerçekten bildiğimizi sanmıyorum.

Perşembe, Mart 06, 2014

kımıl zararlısı

kendi kendineyken bile isyan edemeyip, makul açıklamalarla kendini sakinleştirmeye yetişkin olmak deniyormuş.
yetişkin, yetişmiş, koştur koştur yetiştirilmiş, varmadan ermiş.

çocukların sevimli oldukları kadar çıldırtıcı bir dönemleri vardır ve bu döneme bir şekilde şahit olanlar diğerlerine, takılma ya geçiyor, bu yaşta normal, derler. gerçi bu cümleyi çocukların konuşması, yürümesi, tuvalet alışkanlığı, yemek yememesi gibi her şeye kullanır yetişkinler ama, "neden" dönemi başkadır. hem keyifli hem deli edici bir oyun gibidir.

-elini sakın sürme, yanar!
-neden?
-çünkü sıcak
-neden?
-çünkü yemek yememiz için ısıtmamız lazım
-neden?
-çünkü büyümek için yemek yememiz lazım
-neden?
-çünkü büyüyünce istediğimiz her şeyi yapabiliriz
-neden?
-...
-...çünkü bir şeyler yapmak bizi mutlu eder
-neden?
-çünkü hayatta mutlu olmak için uğraşırız
-neden?
-çünkü mutlu oldukça yaşamak isteriz
-neden?
-...
-...çünkü başka türlü nasıl olacağını bilmeyiz
-neden?

ve neden diye sormayı bıraktığımızda, tüm cevapları bildiğini sanan bir yetişkin oluruz.
tüm yolların nereye çıkacağını bilen, temkinli, kontrollü...

üzüldüğünde neden diye soramazsın, çünkü herkesin başına gelir böyle şeyler, hatta daha önce kendi başına da gelmiştir. gelip geçecektir, aynı mutluluk gibi. tek farkı mutlu olduğunda neden mutlu oldum diye sormak istemezsin. direkt kabullenirsin mutluluğu, haktır o, olması gerekendir.
ancak üzüntüleri yaşadıysan bir miktar bolca, mutlu olunca nasıl oldu bu diye sorar, aman kaybetmeyeyim yine diye de korkarsın artık. korkmaktan mutlu olmaya, mutlu olmaya şans vermeye çekinirsin. adım atmaz, cesaret etmezsin. cesaretsizliğin inancını köreltir. inanç yok oldukça amaç ve istek kalmaz. her durumda var olan ve devam etmemize sebep olan umut ise, sinsi sinsi seni kandırır. kımıl kımıl.

Pazar, Mart 02, 2014

filmlerin hayat gibi gözünün önünden geçmesi

öyle filmler var ki izlerken düşüncelerini, cümlelerini, kendini görüyorsun. keşke şimdiye kadar izlediğim ve böyle hissettiren filmleri bir kenara not alsaydım, vasiyetimde bu filmlerin izlenmesi ricasını düşerdim.

before sunrise, before sunset ve before midnight serisi de bu filmlerden, sonrasında tekrar izleyince ilk izlediğimde neden sevdim daha iyi anlıyorum. bir de celine yay burcuymuş ve bu detayı ya unutmuşum ya yakalamamışım daha önce. burcun ötesinde, tabii bir filmi izlerken o sıra hayatımızda olup bitenler de filmi algılayışımızı değiştiriyor, farklı detaylara takılabiliyoruz. o sebep zaman zaman tekrar izlemek iyidir.

neyse işte.