Pazartesi, Mart 05, 2012

yoğurt kaç şekil yenebilir ki...

hepimiz birer yiğidiz ve yoğurt yeme şekillerimiz var...
böyle afili söylemesi kolay da, ben yoğurdu hep diğerleriyle aynı yediğimi düşünüyorum.(kaseye koyuyorum, kaşıksız, böyle kedi gibi kenardan kenardan, dimi..)

dolayısıyla yoğurdu nasıl yediğimi anlatmam da tuhaf geliyor, hele bir yaştan sonra... -gerilim müziği olsun burada-
bir yaştan sonra bazı şeyler ne kadar zor gerçekten ve bu yaşta böyleyse ileride ne olacak acaba demeden edemiyorum...
şu an bu kadar bezmişken ben, yürümeye bile üşeneceğimden emin olduğum ve dolayısıyla olmak istemeyeceğim yaştaki teyzeler neler neler yapıyorlar...
bu acaba; madem ölmedim, debeleneyim bari demek mi, ölüme yaklaşıkça ölmekten kaçmaya çalışmak mı, kalemleri bırakın süreniz tamamlandı dedikten sonra bunu böyle demişler, ama lakin öyle değildir, zira olabilir de falan yazıp isim soyisimle 5 puan koparmaya çalışmak gibi mi?

bir zaman, bir yaş sonra her şey geriye sarıyor...
hepimiz haklıydık bence, gerçekten hayat dediğin 25 yaşına kadar...
yapıp ettiğin, düşündüğün, hissettiğin, genellediğin, bildiğin ve zannettiğin ne varsa, aşkların, nefretlerin, sevgilerin, öfkelerin hepsi o kadar zati.. sonrası gereksiz dantelalar ve süsler ya da sökülen ipler.
bir kere, ne kadar olgun da olsan yaş=<25 halinde keskinsindir ve böylece dibine kadar yapar, yaşarsın ahvalini ve hala şaşırabilirsin, bir yandan da naif, kırılgan...
yaş>=25 halinde bir temkinli olma hali, bir sağduyu, bir yuvarlak hatlar, haklı haksız yokturlar, hayatta her şey mümkündür guardları, ki böylece hiçbirşeye şaşırmaz ve savunmasız kalmazsın.. güçlü olmak, görünmek her şeydir...
30'dan sonra hayat başka, uuu hele 35'te şöyle böyle diyenler, bi susun la...
nerden girdik bu yaş konusuna.. sendromda mıyım?! velev ki sendromdayım ne olacak?


çalışmak değil ama yazmak özgürleştiriyor dedi bir arkadaşım, yiğit ve yoğurt yeme şekli denen bu aslında.. kimi yazarak özgürleşiyor, kimi beste yaparak, kimi çizerek.
ve içimizde özgürleşemeyen birileri hep var..

yaşamanın da çeşitleri çok ama, benimki sizinkinden farklı mı ki anlatayım? 5liraya patik satan teyzenin yanından patiklerle ilgilenmeden geçtikten sonra kafamızdan geçenler farklı mı? değil... 5lira para mı ki benim için, ama ona para.. alsaydım ne olurdu sanki, üşüyen birine verirdim.. merdivende 50kuruşa mendil satan çocuktan, motorda 1liraya limon suyu çıkaracağı satan adamdan sonra düşündüklerim gibi anlık kalacak. tekrar görünce tekrar hatırlayacağım, halime şükrederken bir utanç hissedeceğim. her şükür içinde utanç da taşımaz mı? çünkü her şükrün içinde çok ya da az iyi ki ben öyle değilim yok mu?
bazıları için hiçbiri yok...peki onlar iyi ya da kötü mü, değil.. (al sana yaş>>25 vakası)


ha bir de, beklentini düşük tut, olmazsa da az üzülürsün kadar pis bir tavsiye yok..
benim beklentim yolda aynı hızla yürüyebileceğim biri olmasıydı.. vay da vay bu ne büyük beklentiymiş meğer!

ben depresyondayım ama bunu bile doğru düzgün ifade edemiyorum..
(iyi de olmayan var mı? he yok, herkes depresyonda, ne kadar hoş, elele tutuşup depresyon çemberi mi yapalım, bana ne herkes depresyondaysa..havalardanmış! bahar gelirse geçermiş..çok afedersin, bok!)